The aim of this study is to analyze the differences of constant anger and anger expression between teenagers who are doing regular sportive activities and teenagers who are not doing regular sportive activities. The sample group consists of 226 volunteers who are university students; 109 students do regular sportive activities and 117 of them do not do any regular sportive activities. In this study, Ozer’s (1994) Turkish version of Spielberger’s (1983) “The State-Trait Anger Scale- (STAS)" was used. At the end of this study, a statistically significant difference (p<0.05) was found between students’ constant anger and their anger management aspects in favor of students who do regular sportive activities. As a conclusion, sportive activities are effective in anger management and in decreasing constant anger, which is a regular situation seen in adolescence. According to the findings of this study, it can be inferred that motivating teenagers to do regular sportive activities may help them to manage their anger.

Internet olgusunun günümüzde daha fazla yayginlasmasi ekonominin tümünü ve isletmeleri daha fazla etkileyerek birçok is modelinin sanal ortamda yer almasini beraberinde getirmektedir. Ürün ve hizmetlerin sanal ortamda alinip satilmasi olarak ifade edilebilecek olan Elektronik Ticaret birçok geleneksel is modelinin Internet ortamina tasinmasina neden olmustur. Bu gelismelerle birlikte, isletmeler küresel rekabet ortamlarinda, tüm süreçlerini etkinlestirmeleri gerektigi gibi maliyet sistemlerinin etkinlestirilmis, degisen üretim ortamlarina uygun maliyet bilgileri üretebilecek sekilde tasarlanmis olmasi gerekmektedir. Faaliyet Tabanli Maliyetleme (FTM), degisen üretim ortamlarinda etkin maliyet bilgisi üretebilmek için gelistirilmis bir maliyet sistemidir. Bu çalismada E-Ticarete dayali is modellerinden biri olan açik artirma web siteleri ele alinarak FTM yöntemi uygulamasi yapilmistir.

Bu arastirmanin amaci Süleyman Demirel Üniversitesi Hastanesinin serum seti tüketiminin kantitatif tahmin yöntemleri ile analiz edilmesi ve en uygun tahmin modelinin belirlenerek gelecek dönemlere ait serum seti tüketimi tahmininin yapilmasidir. Arastirmada talep tahmin yöntemlerinden hareketli ortalama, üstel düzeltme, Holt- Winters ve dogrusal regresyon tahmin yöntemleri kullanilmistir. Tahmin sonuçlarinin dogrululugunun ölçümünde ortalama mutlak hata yüzdesi (Mean Absolute Percent Eror-MAPE) ve ortalama mutlak hata (Mean Absolute DeviationMAD) kullanilmistir. Ayrica arastirmada serum seti tüketiminde en iyi tahmini veren yöntemi tespit edebilmek için yöntemler arasi karsilastirmalar yapilmistir. Arastirma sonucuna göre en düsük MAPE degeri 5 ve en düsük MAD degeri 971 olarak Holt-Winter’in toplamsal tahmin yönteminde gerçeklesmistir. Bu yönteme göre yapilan analizde hastanenin gelecek 12 aylik dönemde serum seti tüketiminin 335.556 adet olabilecegi tahmin edilmistir. Hastane yöneticileri ilaç ve tibbi malzeme ihtiyaç tahmini yaparken kalitatif tahmin yöntemleri yaninda mutlaka kantitatif tahmin yöntemlerinden de yararlanmalidir. Böylece tibbi malzeme ve ilaç ihtiyaçlari daha dogru tahmin edilerek hastanenin verimliligi, kârliligi, finansal performansi ve sürdürülebilirligi üzerinde olumlu etki saglayabilecektir.

Bu arastirma, ilkögretim (Sinif ve Brans), özel egitim ve rehabilitasyon merkezi ögretmenleri ile beden egitimi ve spor ögretmen adaylarinin, zihinsel engelli bireylerde fiziksel egzersize katilimlarinin etkilerine yönelik farkindalik düzeylerinin incelenmesine odaklanmistir. Katilimcilarin farkindalik düzeyleri, cinsiyet, çalisilan kurum, dal, ailede engelli bir bireyin bulunmasi, engellilere yönelik egitim alma durumlari, lisansli spor yapma ve spor dallari degiskenleri açisindan mukayese edilmistir. Arastirmanin evrenini; özel egitim ve rehabilitasyon merkezleri, ilkögretim okullarinda çalisan ögretmenler ile 2014- 2015 yilinda Beden Egitimi ve Spor Yüksekokullarindan (BESYO) mezun olacak (BESYO) ögretmen adaylari olusturmustur. Örneklem grubu ise tesadüfî örneklem yolu ile seçilen 540’i kadin, 561’i erkek olmak üzere toplamda 1101 ögretmen ve beden egitimi ve spor ögretmen adayini içermektedir. Verilerin degerlendirilmesinde ve hesaplanmis degerlerin bulunmasinda, SPSS 17.0 istatistik paket programi kullanilmistir. Elde edilen bulgulara göre; cinsiyet degiskeni açisindan yapilan Mann-Whitney U test analizi sonucunda kadin katilimcilarin, erkek katilimcilara oranla, özel egitim ve rehabilitasyon merkezinde görev yapan ögretmenlerin ise diger kurumlarda görev yapan ögretmenlere kiyasla farkindalik düzeylerinin daha yüksek oldugu tespit edilmistir (p<0,05). Sonuç olarak; bu çalismanin katilimcilari açisindan, farkindalik düzeylerinin cinsiyet degiskeni, çalisilan kurum, engellilere yönelik egitim almanin farkindalik düzeyini arttirdigi, ancak ailede engelli bireyin olmasinin farkindalik düzeyini arttirmadigi belirlenmistir.

1895 yilindan beri icra edilmekte olan sinema sanati, 1970’li yillardan itibaren önce pelikül ortamdan sayisal ortama aktarildi, daha sonrasinda ise gelisen teknoloji ile birlikte sayisal ortamdan dijital ortama aktarildi. Pelikül film yöntemi oldukça zor bir süreçti hem 35mm hem de 16 mm filmler uzun metraj çekim sistemini tek makara ile saglayamadiklari için film çekim süreci oldukça maliyetli oluyordu. Bu durum yönetmen ve çalistigi oyuncular için önemli bir etkiye sahipti, bir sahnenin tekrar çekilmesi, o sahnenin maliyetini büyük ölçüde arttiriyordu ve çogu zaman materyal anlaminda sikinti yasaniyordu. Sayisal süreçle birlikte kopyalama islemi kolaylasir, veri kaybi azalirken, Dijital süreçle veri kaybi sifirlandi. Sinema sektörü, ekonomik durumu iyi olmayan ya da bir sponsor bulamayan, özellikle genç yönetmenlerin kendi filmlerini yapmalarina da olanak tanidi. Bu çalismada, bilgisayar teknolojilerinin de sinemaya basat bir karakter olarak katilmasi ile birlikte yeni medya ve sinema iliskisi ele alinacaktir. Bu degisikliklerden yola çikarak yeni medya teknolojilerinin sinema sektöründe ve seyircinin filmlere bakis açisinda degisiklikler yaratip yaratmadigi tartisilacaktir.

Bu çalismanin amaci deger olusturmada iliski yönetiminin önemini ele almaktir. Çalismanin ilk asamasinda deger kavrami açiklanirken; ikinci asamada iliski yönetimi kavrami üzerinde durulacak; üçüncü asamada ise deger olusturmada iliski yönetimi perspektifinin temellerine deginilecektir. Elde edilen veriler isiginda çalismanin sonucunda kurumlarin deger olusturabilmeleri için iliski yönetimi kapsaminda hangi yaklasimlari kullanmalari gerektigi tartisilmistir. Çalisma kapsaminda deger olusturma kavraminin kurumlarin paydaslarinin gözünde iyi bir itibara sahip olmak için önemli bir olgu oldugu sonucuna ulasilirken, kurumlarin çift yönlü iletisimi benimseyerek paydaslarini önemli görmesi ve buna uygun yaklasimlari kullanmasinin günümüzde bir seçenekten çok zorunluluk oldugu sonucuna ulasilmistir. Ayrica kurumlarin varliklarini sürdürebilmeleri için kaçinilmaz olarak paydaslarina ihtiyaci oldugu ve bu baglamda çevreye uyum saglamalari gerekliliginin de alti çizilmistir. Kurumlarin paydaslarinin görüslerini önemsemeleri ve onlarla uyum saglama yoluna gittiklerinde ise deger olusturma asamasinda olumlu yol kat edecekleri vurgulanarak iliski yönetimi perspektifinin söz konusu gereklilikleri yerine getirebilecek çok önemli bir anlayis oldugu ortaya koyulmustur.

Bu çalismada Sakarya Üniversitesi’nde egitim görmekte olan Türk ve yabanci uyruklu (misafir) ögrenciler örnekleminde, kariyer olgusuna iliskin algilar, metaforlara dayali olarak analiz edilmistir. Lisans düzeyinde okuyan ögrencilere, literatürde yer alan ve daha önce yapilmis pilot çalismadan hareketle olusturulan soru seti uygulanmistir. 339 Türk ve 150 misafir ögrencinin verdigi cevaplar içerik analizi kullanilarak degerlendirilmistir. Bu baglamda ögrencilerin kariyer algilamalarinin anlasilmasi ve anlamlandirilmasinda metaforik çözümleme yönteminden yararlanilmistir. Çalisma sonunda kariyer metaforlari arasinda en siklikla üzerinde durulan metaforlar; Türk ögrencilerde ve misafir ögrencilerde benzer bir sekilde basamak ve merdiven olarak ortaya çikmistir. Ancak kullanilan diger metaforlar ve bu metaforlarin ifade edilme sikligi, bu metaforlarin neden kullanildigina iliskin gerekçeler, Türk ve misafir ögrencilerde farklilasmaktadir. Bu farklilikta kültür, deneyim ve bu alana iliskin bir ders almis olmanin etkili olabilecegini söylemek mümkündür. Çalismanin, ilgili ülkelerde ögrencilerin geleceklerinin planlanmasinda kullanilabilecek farkli kariyer gelistirme ve egitim stratejilerini olusturmada faydali olacagi düsünülmektedir.

Allah ile insanlar arasinda bir iletisim sekli olan vahiy; Allah’in bazi bilgileri, insanlar arasindan seçmis oldugu peygamberlerine göndermesidir. Hz. Peygamber bir taraftan kendisine indirilen dini insanlara ulastirirken (Teblig) diger taraftan da dinin emirlerini açikliyordu (Tebyîn). Dinin kendisi vahye dayandigi gibi onun açiklamalari da vahye dayanmasi gerekir. Kur’an’da Hz. Peygambere hem kitap hem de hikmet verildiginden bahsedilmektedir. Kitap ve Hikmet, ikisi de Allah tarafindan verildigi için her ikisi de vahiyle iliskilidir. Hz. Peygamber Kur’an’in haricinde de vahiy aliyordu. Bu konuda birçok ayet ve hadisler vardir. Sünnetin de bir kismi vahiy olmasina ragmen Kur’an gibi degildir. Aralarinda derece farki vardir. Kur’an hem lafiz ve hem de mana olarak Allah’a aittir. Sünnetin belli bir kismi, mana olarak Allah’a lafiz olarak Hz. Peygamber’e aitti.

Bu arastirmanin amaci çalisanlarin alinan kararlara katilma durumlari ile is doyumu düzeyleri arasindaki iliskiyi belirlemektir. Arastirmanin örneklemini kolayda örnekleme yöntemine göre belirlenmis 135 banka çalisani olusturmaktadir. Veri toplama araci olarak yapilandirilmis soru formlari kullanilmistir. Katilimcilarin demografik özelliklerine iliskin veriler arastirmacilar tarafindan olusturulan “Kisisel Bilgi Formu”; kararlara katilma durumlarina iliskin veriler Kahnweiler ve Thompson (2000) tarafindan gelistirilen “Örgütsel Katilim Ölçegi” ve is doyumuna iliskin veriler ise Brown ve Peterson (1994) tarafindan gelistirilen “Is Doyumu Ölçegi” kullanilarak toplanmistir. Verilerin analizinde tanimlayici istatistikler (aritmetik ortalama, standart sapma), korelasyon ve regresyon analizlerinden yararlanilmistir. Elde edilen bulgular katilimcilarin kararlara katilma durumlarina yönelik algilamalari ile is doyumlarinin orta düzeyde oldugunu; kararlara katilim durumu ile is doyumu arasinda pozitif ve orta düzeyde bir iliski bulundugunu ve kararlara katilim durumlarinin, is doyumlarini pozitif etkiledigini göstermistir.

Küresel pazarlara giris karari, günümüzün rekabet ortaminda varligini sürdürmeye çalisan firmalar için önemlidir. Hedef ülke pazari seçilirken sosyal, ekonomik ve siyasi unsurlarin riskinin degerlendirilmesi ve ülkelerin bu unsurlara göre karsilastirilmasi gerekir. Çalismada küresel pazara girmenin riskinin degerlendirilmesinde bulanik AHP ve ülkelerin bu risk ölçüsüne göre siralanmasinda bulanik TOPSIS kullanilmistir. Uzman kisilerin görüslerine basvurularak, pazara giris kararinda önemli etkenlerin göreceli önem düzeyleri belirlenmistir. Bu önem dereceleri göz önüne alinarak bulanik AHP ile etkenlerin agirliklari belirlenmistir. Çalisma, pazara giris kararini verecek olan yöneticilere bulanik yaklasimi kullanarak farkli bir bakis açisi kazanma imkâni sunmaktadir.

Hizmet sektörü birçok ülkede oldugu gibi Kirgizistan ekonomisi için de önemli yere sahiptir. Küresel rekabet kosullarinda isletmelerin ve kurumlarin uzun dönemli basarilari kaliteli hizmet ve müsteri odakli pazarlama anlayisina dayanmaktadir. Hizmet sektöründeki bu gelismeler egitim kurumlari için de geçerlidir. Egitim kurumlarinin etkinligi hizmet kalitesinin degerlendirilmesi ve gelistirilmesine baglidir. Bu baglamda, çalismanin amaci yüksek ögretimde hizmet kalitesini degerlendirmek seklinde belirlenmistir. Literatürde hizmet kalitesinin belirlenmesine yönelik çesitli arastirmalar yapilmis, SERVQUAL, SERVPERF gibi ölçme araçlari önerilmistir. Bu çalismada sözü geçen ölçeklere dayali olarak hazirlanan bir ölçek kullanilmis ve Kirgizistan – Türkiye Manas Üniversitesi ögrencileriyle (n=419) yüz yüze görüsülerek doldurtulmustur. Arastirma sonuçlarina göre, ögrenci algilamalari genel olarak orta düzeyin üzerinde, özellikle çevre temizligi ve hijyen boyutunda yüksek oldugu ortaya çikmistir.

Rivâyetlerin sihhatini belirlemek için Hadis Usûlü eserlerinde muhaddisler tarafindan birçok kavram kullanilagelmistir. Bu kavramlardan birisi de teferrüd terimidir. Teferrüd kavrami köken itibariyle baska râvinin nakletmedigi husus anlamina gelmektedir. Sened yahut metinde bulunan bir özellik itibariyle tek kalarak diger rivayetlerden ayrilma olarak tanimlanan teferrüd olgusu hadis usulünün birçok kavramiyla iliskili olarak kullanilmistir. Teferrüd kavrami hadis tenkîdinde dikkate alinan önemli unsurlardan biridir. Bu çalisma, söz konusu terimin hadis tarihindeki kullanimlarini örneklerle izah etmeyi ve diger hadis usulü kavramlari ile iliskisini ortaya koymayi amaçlamaktadir.

Arastirma, okulöncesi ögretmenlerinin siniflarinda bulunan tani konulmamis engelli oldugu düsünülen çocuklarin tanilanmasi konusunda görüslerini degerlendirmek amaciyla yapilmistir. Arastirmaya Erzincan merkezinde bulunan tüm okulöncesi kurumlari ile diger kademelere bagli anasiniflarinda görev yapan 60 okulöncesi ögretmeni dahil edilmistir. Arastirmada veri toplama araci olarak arastirmacilar tarafindan gelistirilen, açik uçlu sorulardan olusan yari yapilandirilmis bir anket formu kullanilmistir. Anket formunda; “Sinifinizda tanisi konulmus özel gereksinimli olan çocuk var mi, varsa engel türü nedir?”, “Özel gereksinimli oldugunu düsündügünüz fakat tanisi konulmamis çocuk var mi varsa engel türü nedir? “Tanisi konulmamis fakat engelli oldugunu düsündügünüz çocugun sergilemis oldugu davranislar nelerdir?” ve “Engelli oldugunu düsündügünüz çocuklarla karsilastiginizda tanisinin konulmasi konusunda neler yapiyorsunuz? seklinde sorular yer almaktadir. Arastirma sonucunda ögretmenlerin çogunun sinifinda özel gereksinimli çocuk olmadigi, çogunlugunun sinifinda özel gereksinimli oldugunu düsündükleri çocuk bulundugu, bu çocuklarin engelli olduklarini sergiledikleri bazi davranislardan anladiklari ve tanilanmalari konusunda önemli bir kisminin herhangi bir girisimde bulunmazken çogunlugunun tanilanmasi konusunda farkli yöntemlerle girisimlerde bulunduklari saptanmistir.

Bu arastirmanin amaci ögretmen adaylarinin çatisma durumlarinda tercih ettikleri eylem stilleri ile kültürlerarasi duyarlilik düzeyleri arasindaki iliskiyi ortaya çikarmaktir. Arastirmada iliskisel tarama modeli kullanilmistir. Çalisma grubunu 2014-2015 egitim ögretim yili bahar döneminde Ondokuz Mayis Üniversitesi Egitim Fakültesi Sinif Egitimi Anabilim Dali’nda ögrenim gören ögretmen adaylari olusturmaktadir. Veriler, “Kültürlerarasi Duyarlilik Ölçegi” ile “Çatisma Eylem Stilleri Ölçegi” kullanilarak elde edilmistir. Veriler, bir istatistik paket programiyla analiz edilmistir. Verilerin analizinde aritmetik ortalama, standart sapma, frekans, yüzde gibi betimleyici istatistiklerin yani sira pearson korelasyon katsayisindan da faydalanilmistir. Arastirma sonucunda, ögretmen adaylarinin çatisma durumlarinda “kolaylastirici” eylem stilini siklikla tercih ettikleri görülmüstür. Bu stili sirasiyla uzlastirmaci, karsi koyucu, zorlayici ve kaçinmaci eylem stilleri izlemektedir. Tercih edilen eylem stili ile kültürlerarasi duyarlilik arasindaki iliskiyi belirlemeye yönelik yapilan analizlerde ise, kaçinmaci eylem stili ile kültürlerarasi duyarlilik arasinda negatif, karsi koyucu, uzlastirmaci ve kolaylastirici eylem stilleri ile de pozitif iliskiler tespit edilmistir. Elde edilen sonuçlar, literatür isiginda tartisilarak yorumlanmis ve çesitli öneriler getirilmistir.