Sinirin Ötesinde Yasamak: René Guénon Düsüncesinde Modernite, Gelenek ve Hakikat | Author : Hüseyin Çil | Abstract | Full Text | Abstract :Bu çalisma, “Gelenekselci Ekol” ün önemli temsilcilerinden René Guénon’un, pozitivist epistemenin varlik ve bilgi arasinda kurdugu iliskiye yönelik elestirilerini ortaya koymayi ve bu elestiriler dogrultusunda onun nasil bir alternatif paradigma insa ettigini anlamayi amaçlamaktadir. Guenon’un eserlerinin en güçlü temalarindan birisini onun modern düsünce ve hayata yönelttigi
elestiriler olusturur. Bunu da sistematik olarak ontoloji-epistemoloji iliskisinin modern düsünce tarafindan bozulmasi temelinde
gerçeklestirir. Guénon önce bu ontolojik sapmayi düzeltmeyi amaçlar, daha sonra ise ontoloji ile epistemoloji iliskisinin yerinden
edilmis yapisini düzelterek parçalanmis kabul ettigi hakikati ikame etmeye çabalar. Bu çabayi ortaya çikarmak isteyen bu çalismada öncelikle Guénon’un düsünsel konumunu belirlemek için Geleneksel bakis açisina deginilmektedir. Ikinci olarak, Guénon’un modern dünyaya yönelttigi varlik-bilgi iliskisi eksenli elestirilere deginilerek bu elestiriler dolayimiyla kendi düsüncesini
nasil kurdugu üzerinde durulmakta ve Guénon’un sorunun kaynagi olarak gördügü pozitivist epistemeye karsi sundugu insanin
ontolojik potansiyelini yeniden hatirlatan çözümü ele alinmaktadir. Sonuç bölümünde ise Guénoncu yaklasimin parametreleri
vurgulanarak günümüz için anlami ve sunabilecegi imkanlar degerlendirilmektedir. |
| Heideggerci Çevre Felsefesi | Author : Haluk Asar | Abstract | Full Text | Abstract :Günümüzde yasanan en temel sorunlardan biri çevre sorunudur. Nitekim dünyamiz olarak sahiplendigimiz mekâni yok etmek
üzere oldugumuz gerçegiyle yüzlesmis bulunmaktayiz. Bu yüzlesme sonucunda çevreyi ve diger canlilari korumaya yönelik felsefi
görüsler ortaya çikmistir. Bu felsefi görüsler geleneksel, yani insan merkezci düsünce biçimini elestirerek diger canlilarin da degerli bir varlik oldugunu ortaya koymaya çalismislardir. Insan merkezci bakis, akil sahibi bir varlik olarak insanin diger canlilardan
farkli ve üstün oldugunu düsünür. Bugüne kadar insan merkezci bakisla araçsal degeri açisindan düsünülen diger canlilar ise
çevre felsefesiyle birlikte tipki insan gibi özsel deger açisindan düsünülmüslerdir. Ancak diger canlilara atfedilen bu degerin insan
merkezci dilden kurtulamadigi anlasilmaktadir. Heidegger’in ontolojik doga anlayisi ise çevre felsefesi için insan merkezci anlayisa alternatif yeni bir yorumlama ve söylem biçimi olusturmaktadir. Heidegger felsefesinde deger kavrami modern öznenin bir
uzantisi olarak var sayilarak bir tarafa birakilmis, daha ziyade varliklar ne ise o olarak görülmeye çalisilmistir. Bu yeni yorumun
olanagi Dasein’in otantik Dasein olabilmesiyle ortaya çikmaktadir. Otantik Dasein ise bu dünyada varligin çobani olarak iskân
eder. Bu bakimdan Dasein varolanlari ve yeryüzünü esirgeyerek iskân eder. Çünkü otantik olabilen Dasein’in en büyük özelligi
esirgeyici olmasidir. Ancak bu esirgeme bir seyi koruma degil, o seyin ne ise o olarak ortaya çikmasina izin vermedir. Bu baglamda
Heidegger’in ontolojik doga anlayisi çevre felsefesi düsünürleri için yeni bir temel olarak düsünülmüstür. |
| Dogan Cüceloglu: Yasami, Eserleri ve Psikoloji Anlayisi | Author : Gökhan Arslantürk ve Aysenur Balci | Abstract | Full Text | Abstract :Dogan Cüceloglu gerek akademik kariyeri gerekse toplumun her kesiminden insanlar için yürüttügü çalismalariyla Türkiye’de
psikoloji alanina önemli katkilarda bulundu. Cüceloglu: kitap, makale, arastirma, proje, konusma ve seminer gibi çok sayida eseri
geride birakti. Bilimsel çalismalarinda dil, kültür ve iletisimin önemi öne çikmaktadir. Bunun da ötesinde psikoloji anlayisinda;
varolusun degeri, aile iliskileri, çocukla iletisim ve kisinin kendi potansiyelini kesfetmesi kavramlari siklikla vurgulanmaktadir.
Cüceloglu, saglikli nesiller yetistirilmesine özel bir önem vermistir. Kisisel gelisim alaninda ürettigi çalismalari, bilimsel temelleri
dikkate alindiginda, bir bütün olarak uygulamali bir psikoloji projesi olarak degerlendirilebilir. Yasamini ve çalismalarini birlikte
degerlendirdigimizde bize özgün bir psikoloji anlayisi biraktigi söylenebilir. Bu çalisma Dogan Cüceloglu’nun hayati, çalismalari
ve psikoloji anlayisinin bir derlemesi niteligindedir. Bu amaçla yasam öyküsü çesitli kaynaklardan derlenmis ve eserleri incelenmistir. Onun psikoloji yaklasimi ve Türkiye’deki psikoloji alanina yaptigi katkilar, kitaplarinda ve konusmalarinda öne çikan
düsünce ve vurgulardan yola çikarak resmedilmeye çalisilmistir. Dogan Cüceloglu; sadece bir psikolog ya da bilim insani olarak
degil, ayni zamanda bir aydin ve toplum gönüllüsü olarak da saygin bir yer edinmistir |
| Eski Türkler’de Zaman | Author : Arslan Topakkaya | Abstract | Full Text | Abstract :Türkler Orhun yazitlarindan da anlasildigi üzere zaman ve mekâna ayri bir önem vermektedirler ve bunlari hayatlarinin merkezine alirlar. Türklerin hayatindaki zaman algisinda yasadiklari kültür çevresinin çok büyük etkisi olmustur. Özellikle baslangiçta
yasadiklari bozkir kültür çevresinde insanin insanla, insanin hayvanla ve tabiatla vermis oldugu mücadele yaylaktan kisliga,
kislaktan yaylaga yapilan yorucu göçler Türk insanini zaman belirlemeye yöneltmistir. Türklerin bu göçebe ruhu, dogayla olan
iliskilerini ve kültürlerini oldukça derinden etkilemistir. Göç mevsimlere göre olmakta ve bu anlamda her mevsimde insanlar
doga ile farkli bir iliski içerisine girmektedirler. Eski Türkler’de zaman ile ilgili kavramlara ilk olarak Göktürk yazitlarinda rastlanmaktadir. Eski Türkler’de zaman anlayisi baglaminda onlarin kullandiklari “On Iki Hayvanli Türk Takvimi”nden bahsetmek
gerekir. Bu takvim Türkler tarafindan bazen tek basina bezen de diger milletlerin takvimiyle mezcedilerek kullanilmistir. Yil
hesabinda günesin esas alindigi, on iki yillik daimî bir devirden ibaret olan On Iki Hayvan Takvimi’nde yillar hayvan adlariyla
anilmaktadir. Bu yazida zaman olgusunun Türklerin yasam tarzi üzerindeki etkileri arastirilacaktir. Türklerin sahip olduklari
kültür, inanç, töre ve tutumlarin takvim yapma sürecini nasil etkiledigi sorusu cevaplanmaya çalisilacaktir. |
| Modernizmden Postmodernizme Degisen Özne Anlayisinin Sanata Etkileri | Author : Ahmet Emre Dagtasoglu | Abstract | Full Text | Abstract :Modern dönemde kurucu bir role sahip olan özne öncelikle epistemolojik meselelerde, ardindan da ahlak, siyaset ve sanat gibi
alanlarda belirleyici bir etken halini almistir. Ancak Nietzsche ile baslayan ve yirminci yüzyilin ilk yarisinda gittikçe agirlik
kazanan, ikinci yarisinda ise neredeyse tüm düsünce iklimini belirleyen modernizm elestirisi, birçok konuda oldugu üzere özne
meselesinde de çok farkli bir anlayisin ortaya çikmasini saglamistir. Bu yeni anlayisa göre özne, kurucu bir role sahip olmayan,
aksine kültür ve dil tarafindan kurulan bir yapi olarak degerlendirilmeye baslanmistir. Degisen bu özne anlayisinin sanat alaninda, biçimden içerige, performanstan muhatap kitleye kadar birçok konuda önemli etkileri olmustur. Bu anlamda postmodern
özne anlayisi ile çagdas sanat arasinda, özellikle tarihsel ve kültürel baglamin ortakligindan ötürü yakin bir ilgi bulunmaktadir.
Bu ilgileri postmodern düsünce ikliminin temel ilkeleri baglaminda takip ettigimizde çagdas sanatla ilgili muglakliklar anlasilir
olmaya baslamaktadir. Bu çalismada ise modern felsefede karsimiza çikan özne anlayisi ve bu anlayisa yirminci yüzyilin özellikle
ikinci yarisindan sonra daha güçlü biçimde yöneltilen postmodern elestiriler teorik bir çerçevede ele alinacak, ardindan ortaya
çikan yeni özne anlayisi ve onun tazammunlarinin sanata ne gibi etkileri oldugu gösterilecektir. |
| Semantik Açidan Barcan Tamdeyimleri | Author : Tugba Yavuz | Abstract | Full Text | Abstract :Ruth Barcan Marcus çagdas mantik çalismalarinin önde gelen isimlerinden biridir. Niceleyiciler ve modal islemcilerin yerlerini
degistirerek elde ettigi ve kendi adiyla anilan semalar olan Barcan ve evrik Barcan tamdeyimleri modal mantikta önemli bir yere sahiptir. Modal mantik ve mümkün dünyalar semantigi açisindan bir diger önemli unsur, hangi mümkün dünya ve kosullarda hangi
önermelerin dogru oldugunu gösteren “model” kavramidir. Barcan tamdeyimleri, artan ve azalan bireyleri içermesi bakimindan
farklilasan modal modellerden ikisi olan monoton ve monoton-olmayan modellerde yorumlandiginda öngörülemeyen tuhaflikta
sonuçlara ulasilabilmektedir. Her ne kadar, mümkün dünyalar semantiginin gelistirilmesiyle birlikte Barcan tamdeyimlerinin
yalnizca belirli kosullar altinda geçerli oldugu anlasilsa da; monoton ve monoton-olmayan modellerde yorumlanmasinin problemli olduguna deginilmemistir. Semantik açidan görünürde sorun teskil etmeyen Barcan tamdeyimleri, mümkün bir dünyanin
nesnelerinin neleri içerebileceginin sinirlarinin belirgin olmayisinin yani sira, nesne-dil ve üst-dil kullanimlarinin karmasikligindan da kaynaklanan sebeplerden ötürü metafiziksel açidan güçlükler barindirir. Bu çalismada, Barcan tamdeyimleri ve geçerlilik
kosullarina ana hatlariyla deginilerek, monoton ve monoton-olmayan modellerde semantik yorumun öngörülemeyen metafiziksel
sonuçlari ve bu sonuçlarin sebeplerine iliskin düsüncelere yer verilecektir. |
| Tanim Teorisinin Mantik Disipliniyle Olan Iliskisi: Aristoteles, Farabi ve Port-Royal Düsüncesi | Author : Neslihan Dogan | Abstract | Full Text | Abstract :Mantik, kimi zaman düsünme seklimizin zemini, kimi zaman ise anlama ve anlamlandirma sürecinin tümüne içkin bir edinim
olarak kabul edilmistir. Bu çerçevede, düsünülen her seyin dil baglaminda adlar veya sözcükler olarak anlamlarinin ortaya serilmesinde ki ilk unsur olan tanimlama islemi, mantik disiplinin önemli parçalarindan birisi haline gelmistir. Mantikta tanim
teorisi olarak ele alinan bu konu hem düsünürlerin hem de mantik üzerine çalisma yapmis olan birçok kisinin dikkatini çekmistir.
Bu çalismanin amaci, 19. Yüzyilin farkli yaklasimlarina kadar baskinligini yitirmemis olan Klasik Mantigin (Geleneksel Mantigin) zemininde, tanim teorisinin önemini vurgulamak ve bu teorinin, mantiksal düsünmeyle olan iliskisini irdelemektir. Sinirlari
Aristoteles, Farabi ve Port-Royal mantikçilari ile çizilmis olan bu makale içerisinde görülecegi gibi, tanim teorisinin üç önemli
boyutu bulunmaktadir. Bu boyutlardan ilki, tanim/tanimlama isleminin, bilginin serimlenmesi sürecinde ilk adimi olusturan
unsurlari vermesidir. Ikinci boyutu, tanimin gerçekte anlamlar üzerine olmasi ile iliskiliyken üçüncü boyutu, özellikle Klasik
Mantigin yaklasimina uygun olarak tanim teorisinin, kavramlarin mevcudiyetlerine yönelik temel problemleri kendiliginden
içermesidir. |
| Yasamdan Düsünceye, Düsünceden Ideale Bir Arayis: Ortega y Gasset | Author : Ibrahim Nacak | Abstract | Full Text | Abstract :Yasadigi dönemin önemli düsünürlerinden birisi olan Ispanyol filozof Ortega y Gasset, eserleriyle farkli disiplinlerden sosyal bilimcilerin ilgisini çekmektedir. Yasamdan düsünceye, tarihten felsefeye, inançtan bilime kadar farkli konularda tartismalar yürütmüstür. Yasadigi çagin toplumsal kosullarini kitlelerin ayaklanmasi ile bilim ve teknolojinin geldigi noktayi uzmanlasma meraki
ile nihayetinde insanin ideali arayisini yasam ve düsünce arasindaki etkilesim ile açiklamaktadir. Aydinlanma düsüncesinin bir
sonucu olarak rasyonalizmi, sanayilesmenin bir ürünü olarak teknolojiyi, ulus devletlesme sürecinin bir asamasi olarak kitlesellesmeyi kritik eden bir düsünce ortaya koymustur. Modern dünyanin elde ettigi kazanimlari, insanligi konformizme götürmesi,
kadim ilkelerden uzaklastirmasi ve yozlastirmasi baglaminda ele almistir. Bundan 65 yil önce ölmüs ve dünyanin son elli yilda
yasadigi dönüsümü görmemis olmasina ragmen, modern insanin hak ve özgürlük taleplerine yönelik temel elestiriler sunmustur.
Eserleri incelendiginde, bugünün dünyasi için güncelligini koruyan yaklasimlar oldugu görülmektedir. Dolayisiyla bu makale
Ortega y Gasset’in -felsefe tarihi içerisindeki yerinden bagimsiz olarak- eserlerinin ve düsüncesinin önemine odaklanmaktadir.
Özetle bu çalisma Gasset’in düsünsel portresini ortaya koymayi amaçlamaktadir. |
| Üniversite Ögrencilerinin Bakis Açisi Ile “Kadina Siddet” Kavrami | Author : Hüseyin Çaldak | Abstract | Full Text | Abstract :Arastirmada, üniversite ögrencilerinin görüsleri dogrultusunda kadina siddet kavramina iliskin yüklenen anlamlarin incelenmesi amaçlanmistir. Nitel arastirma desenlerinden olgu bilim deseni kullanilmistir. Çalisma grubunun belirlenmesinde uygun örnekleme (Easily Accessible) teknigi kullanilmistir. Arastirmanin çalisma grubunda, 2020-2021 ders yilinda Bingöl Üniversitesinde ögrenim gören 245 üniversite ögrencisi yer almistir. Çalismada ögrencilere metafor cümlesi içeren form online ortamda (Mail,
WhatsApp) gönderilmistir ve elde edilen verilerin analizinde “içerik analizi” tekniginden yararlanilmistir. Arastirma sonuçlarina
göre Üniversite ögrencileri tarafindan en fazla “medeni olmayan bir davranis olmasi” kategorisinde metafor üretilmistir (f=71).
Üniversite ögrencilerinin ürettigi metaforlar frekans bakimindan; medeni olmayan bir davranis olmasi (f=61), topluma zarar vermesi (f=45), beceriksizlikten ve bilinçsizlikten kaynaklanmasi (f=38), toplumsal kötü sonuçlara sebep olmasi (f=37), bulasici olmasi
(f=15), sürekli devam etmesi (f=8), psikolojik bir rahatsizliktan kaynaklanmasi (f=7), çaresizlikten kaynaklanmasi (f=4), üzerinin
örtülüyor olmasi (f=4), toplumda mesru görülüyor olmasi (f=3), toplumsal kaynakli olmasi (f=3) ve ayrimciligin olmasi (f=2) gibi
toplam 12 kategori basligi altinda yer aldigi görülmüstür. Arastirma sonucunda, kadina yönelik siddetin, asil önemli sebebinin
toplumsal cinsiyet temelli oldugu saptanmistir. |
| Elestirel Düsünme: Bir Sokratik Sorgulama Metodolojisi | Author : Gülümser Durhan | Abstract | Full Text | Abstract :Elestirel düsünme, düsünce üzerine bir düsünme becerisidir; düsüncenin özgün bir mimarisidir. Bu, düsüncenin her bir yaninin
derinligine incelenmesini içeren, mantiksal bir düsünme tarzidir; düsünmenin kalitesi, açikligi, dogrulugu ve tamligi açisindan degerlendirilmesidir. Böylece elestirel düsünme, düsünceyi daha yüksek bir kaliteye yükseltmekte ve daha iyi yapmaktadir.
Bununla birlikte elestirel düsünme, bir ögretme ve ögrenme sekli, düsünürün kendini izledigi ve degerlendirdigi kisinin birey
olusunun ve var olusunun bir yoludur. Bu düsünme seklinin ve bireyin varolusuna olanak taniyan etkinligin temeli, kisinin
kendi aklinin bilincine varmasini saglayan ve hayati yasamaya deger kilan sorgulama teknigidir. Bu düsünce ve akil yürütmenin
temelini olusturan sorularin en güçlü çerçevesini de Sokrates’in diyalektigi olusturmaktadir. Sokrates, konuyu sürekli sorgulayan
ve arastiran bir zihni modellemektedir. Sokratik model, elestirel düsünme hakkindaki fikirlerimizi organize etmenin yararli bir
yolu olarak gelistirilmistir. Akil yürütme unsurlarina disiplinli ve kendi kendini degerlendiren bir sekilde odaklanarak kazandigimiz yetenekler ve bu tür disiplinli düsünceden kaynaklanan mantiksal iliskiler, bizi Sokratik sorgulamaya hazirlamaktadir.
Dolayisiyla bu çalismada amaç, elestirel düsünme örnegi olarak Sokratik sorgulama tarzi üzerinden elestirel düsünme biçiminin
sorusturulmasidir. |
| Parmenides’in Milet Doga Felsefesini Reddedisi: Bir Sözde-Problem Elestirisi | Author : Özgür Aktok | Abstract | Full Text | Abstract :Bu makale, Parmenides’in Miletli filozoflara yönelttigi elestirinin, onlarin çözmeye çalistiklari özdeslik-degisim probleminin aslinda bir sözde-problem (pseudoproblem) oldugunun gösterilmesi olarak yorumlanabilecegini öne sürmektedir. Miletli filozoflarin
birbirlerini sert biçimde elestirmelerine ragmen gelistirdikleri farkli doga anlayislari, özdeslik-degisim geriliminden kaynaklanan
ontolojik problemin mesruiyetini kabul eden ve ayni paradigmanin içinden konusan ortak bir dil olusturur. Onlar ayni soruyu
farkli arkhe ögretileriyle yanitlamaya girisirken, Parmenides özdeslik-degisim gerilimini çözme1
yi bu gerilimin iki kutbundan
birisi olan degisimin varligini kategorik olarak degilleme yoluyla reddeder. Parmenides, Miletli filozoflarin doga üzerine gelistirdikleri ögretilerin içerigine girmeden onlari ‘varlik’ yüklemini yanlis kullanmakla elestirir ve bu yanlis dil kullaniminin yol açtigi
mantiksal çeliskileri ortaya koyar. Sonuç olarak, bu dil kullanimindan ortaya çiktigini saptadigi özdeslik-degisim problemini
içerigi açisindan degil, biçimsel olarak yadsimis olur. Bu baglamda, makale, “sözde-problem” terimini “dilin yanlis kullanimindan
kaynaklanan problem” olarak tanimlayarak bu terime modern felsefede popülerlik kazandirmis olan Carnap ile terimin tanimi
konusunda uzlasmakla birlikte, onun yaptigi gibi bu tanimi pozitivist bir epistemolojiyle temellendirmeyerek ondan ayrilmakta
ve böylece sözde-problem kavramini normatif degil, betimsel bir kavram olarak kullanmaktadir. Makale, bu betimsel kavram
isiginda Parmenides’in özdeslik-degisim problemini nasil reddettigini ve bu reddin onun köktenci mantiksal özdeslik anlayisinin
tutarli ve zorunlu bir sonucu oldugunu göstermeyi amaçlamaktadir. |
| Dil Felsefesinden Hukuk Felsefesine Açilan Bir Kapi: Gadamer’den Dworkin’e Hermeneutik Yöntem | Author : Pinar Türkmen Birlik | Abstract | Full Text | Abstract :Yirminci yüzyildan bu yana sosyal bilimlerde kabul gören düsünce sosyal bilimlerin bir betimleme meselesinden çok bir “yorum”
oldugudur. Sosyal bilimlerde özellikle geç modernitenin metodolojisi halini alan bu yorum yöntemine (hermeneutik) genel hatlarini kazandiran düsünür Hans Georg Gadamer’dir. Dil felsefesinde öne çikan bir yöntem olarak yorumsamayi hukuk kavrayisinda bir metodoloji haline dönüstüren düsünür ise Ronald Dworkin’dir. Hukuki problemleri özü itibariyle bir yorum meselesi olarak
gören R. Dworkin, Gadamer’in ortaya koydugu sekliyle yorumsama yönteminden etkilenmis görünür. R. Dworkin için hangi
toplumda olursa olsun, hukuku anlamanin ve onu dogru bir sekilde uygulayarak adaletin vuku bulmasini saglamanin tek yolu,
yorum oyununa katilmaktan geçmektedir. Bu bakimdan Dworkin hukuk anlayisini sekillendirirken, bu anlayisinin temeline çok
ufak farkliliklarla H. G. Gadamer’in ortaya koydugu sekliyle yorumsama (hermeneutik) yöntemini yerlestirir. Çalismamiz kapsaminda bizde, dil felsefesi geleneginde yirminci yüzyildan bu yana, Gadamer’in çalismalariyla kendisine önemli bir yer edinmis
olan yorumsama yönteminin, Dworkin’in hukuk felsefesinde kurucu bir yorum teorisi olarak kendisini nasil göstermis oldugunun izlerini sürmeye çalisacagiz. Gadamer’den Dworkin’e, dil felsefesinden hukuk felsefesine açilan kapiyi aralamaya çalisacagiz. |
| Felsefenin Akademideki Yeri Üzerine | Author : Oya Esra Bektas | Abstract | Full Text | Abstract :Bir egitim kurumu olarak akademinin bireyin ve dolayisiyla toplumun sekillenmesindeki rolü yadsinamaz. Hatta akademinin bu
noktadaki etkisi öylesine büyüktür ki akademik kurumlarin dogru yapilanmasi toplumsal refah düzeyini olumlu anlamda etkilemektedir. Buradaki yanlis bir yapilanma ise durumu tam tersine çevirmektedir. Akademi ile toplum arasindaki bu organik bagi
saglayan ve bir akademinin dogru bir biçimde sekillenmesine olanak veren pek çok temel unsur bulunmaktadir. Bu temel unsurlardan birisi ve belki de en önemlisi felsefedir. Öyle ki felsefe, akademiye kavramsal anlamini veren bütüncül egitimin kilit tasidir
ve toplumun birer üyesi olarak akademik egitim alan bireylerin bilime yaklasim biçimini ve farkindalik düzeyini etkileyerek
toplumun biçimlenmesine de dolayli olarak katki saglamaktadir. Bu çalismada felsefenin akademideki islevi üzerinde durulacak
ve akademi ile toplum arasinda oynadigi araci rol ele alinacaktir. Bu konu, söz konusu tartismalari yapmis ve aradaki bagi açik
bir biçimde ortaya koymus olan, Alman aydinlanmasinin öncüleri arasinda yer alan Kant, Fichte ve Schelling’in çözümlemelerine
basvurularak ele alinmaya çalisilacaktir. |
| Kapitalizmin Sonu: Marx’a Sadik Bir Yorum | Author : Sibel Kiraz | Abstract | Full Text | Abstract :Marx’in kapitalizmin sonuna iliskin görüslerini yorumlayan bu çalismanin amaci düsünürün görüsleri dogrultusunda kapitalizm, din ve devlet arasindaki iliskiselligi açik etmeye çalismaktir. Buna ek olarak, yabancilasma ortak paydasinda birlesen bu üç
olgunun Marxçi anlamda bir devrim durumunda nasil biçimleneceginin irdelendigi bu çalismada, kapitalizmin sonuna iliskin
belirtiler yordanmaya çalisilmaktadir. Marx’a göre kapitalist üretim biçimi, sinirlarina ulasarak olanaklarini tükettiginde, olgunlasan bir meyvenin dalindan düsmesi gibi sonlanacaktir. Kapitalizmin, Marx tarafindan öngörülen bu sonu, tarihin öznesi olan,
sinif bilincine sahip toplumsal aktörler dolayimiyla olacaktir. Kapitalizmle birlikte, ona hizmet eden ve onun gibi birer yabancilasma olan din ve devlet de islevsizleserek asilacaktir. Marx’in bu öngörüsü onun tarihsel materyalizminin bir yansimasidir. Baska bir
deyisle dayanagini Marx’in Hegel ve Feuerbach’i elestirerek yapilandirdigi felsefesinde yani tarihsel materyalizmde bulmaktadir.
Nitekim Marx’a göre kapitalizmi sonlandiracak olan yeni üretim biçimi, kapitalizm içinde olgunlasacaktir. Bu çerçevede, düsünürün öngörüsünü ona sadik bir biçimde ortaya koymayi amaçlayan bu çalismada, buna ek olarak bu öngörünün tarihsel materyalist
karakterinin çözümlenmesi amaçlanmaktadir. |
| Modern Yurttasligin Sinir Uçlarina Dokunmak: Enformel Yurttaslik | Author : Metin Uçar | Abstract | Full Text | Abstract :Bu çalismanin amaci “enformel yurttaslik” kavramini Türkçe literatüre kazandirmaktir. Enformel yurttaslik kavrami, günümüzde
yasanan birçok yurttaslik sorununu hem ortaya koymak hem de çözümlemek için oldukça yerinde bir kavramlastirmadir. Ancak
kavramin (çözümleme potansiyeline karsin); Bati literatüründe çok sinirli bir kullanima sahip oldugu ve Türkçe literatürde ise
kavrama yer verilmedigi görülmüstür. Türkçe literatürdeki eksigi gidermek için öncelikle enformel yurttaslik kavraminin teorik
altyapisi olusturulmakta, kavram farkli baglamlarda irdelenmekte, yurttaslik ile enformellik arasinda nasil bir iliski olabilecegi
tartisilmakta ve enformel yurttas olarak görülebilecek gruplar ele alinmaktadir. Bu çerçevede; literatürde yer alan konularin karsilastirmali analizi yapilmakta, literatürde var olan bosluklar için öneriler sunulmakta ve enformel yurttaslik için yeni bir tanim
yapilmaktadir. Yeni tanim kapsaminda, Bati yurttaslik literatüründe “enformel yurttasligin özneleri” olarak görülen göçmenler
ile kozmopolit topluluklar bir arada degerlendirilerek bu öznelere iki farkli grup (makbul olmayan yurttaslar, diasporik gruplar)
daha eklenmektedir. Böylece kavramin potansiyeli ortaya çikarilmakta ve kavramin yurttaslik tartismalari için bir çözümleme
araci olarak nasil kullanilabilecegi gösterilmeye çalisilmaktadir.
|
| Ismet Özel’in Jazz Siirinde Kötülük Problemi | Author : Fatih Öztürk | Abstract | Full Text | Abstract :Bu çalisma, Ismet Özel’in Jazz siirini felsefi ve dini literatürde önemli bir yer tutan kötülük problemi açisindan analiz etmektedir.
Kötülük problemi, en sade haliyle, Tanri’nin mutlak kâdir, mutlak iyi ve her seyi bilen sifatlari ile dünyada var olan kötülüklerin
nasil uzlastirilabilecegi üzerinde durur. Siirde yer aldigi haliyle, sair dogal ve ahlaki kötülük arasinda bir bag kurarak, kötülügün
fail nedenini insanin kendisinde bulur. Askin bir varliga herhangi bir atifta bulunmaz. Fail neden olarak insanin ahlaki özensizliginin hem dogal hem de ahlaki kötülüklerin en temel kaynagi olusturdugunu düsünen sair için çikis yolu da bu kapsamda
bireyin ahlaki olgunluk ve titizlige kavusmasindan geçer. Ne var ki sair kötülügün ereksel nedeni üzerine sarih bir göndermede
bulunmaz. Özel ne ebedi ahenk ne karakter yapim teorisi ne de daha büyük bir iyinin gerçeklesmesi için kötülüge müsamaha gösterilmesi ve tahammül edilmesi gibi teodiseleri benimsedigini çagristiran ifadeler kullanir. Kötülügün fail nedeni olarak rasyonalitesini dogru kullanamayan birey isaret edilirken, sorunun çözümü en yalin haliyle rasyonalitesini dogru kullanan birey çagrisi
temelinde nihayetlendirilir. Bu da bagdasmacilik yerine libertaryan özgür irade argümanini kabul ettigini gösterir. Sonuç olarak,
sorumluluk insanda olduguna göre çözüm de ondadir. |
|
|