Wilhelm Dilthey Felsefesinde "Anlama" Kavrami ve Dolayimlari | Author : Selcen Yildirim Altun | Abstract | Full Text | Abstract :19. yüzyilin en önemli düsünürlerinden biri olan W. Dilthey (1883-1911) felsefesinin temel problemi “tin bilimleri”nin tarihsel ve sistematik olarak temellendirilmesidir. Onun amaci tin bilimlerinde de, doga bilimlerinin epistemolojik olarak ulastigi kesinlik seviyesine ulasmaktir. Bu amaci gerçeklestirebilmek için Dilthey, içinde yasadigi döneminin baskin pozitivist bilim anlayisi ve Yeniçag felsefesi ile hesaplasarak kendi tarihsel/ toplumsal/kültürel görüslerinin çerçevesini çizer. Kendini bir yasam filozofu olarak degerlendiren Dilthey için, felsefe bütün kapsayiciligi ile ‘yasam’ üzerine odaklanmalidir. Dilthey doga bilimlerinin nesnel zaman anlayisina karsi çikarak, kendi yasam felsefesi ve zaman anlayisi arasinda siki bir bag kurar. Bu siki bag bilginin ve fiziksel gerçekligin birliginde kendini gösterir. Bilgi, yasam, fiziksel gerçeklik ve zaman arasindaki birligi Dilthey, “anlama” kavrami üzerine insa eder. Dilthey’in “anlama” kavraminda hareketle, üç bölümden olusan çalismamizin ilk bölümünde Dilthey’in yaptigi ayrimla, doga bilimlerinin açiklamaya dayali yönteminin yetersizligine karsin, kendisinin tin bilimlerinin yöntemi olarak belirledigi anlamaya dayanan yöntemin ne oldugu üzerinde durulmaktadir. Ikinci bölümünde anlama kavrami, Dilthey’in yasam felsefesi, zaman kavrayisi, yasam ifadeleri ve temel anlama çerçevesinde incelenmektedir. Çalismamizin üçüncü bölümünde ise, yüksek anlama ve hermeneutigin Dilthey’de ne anlama geldigi açiklanmaya çalisilmaktadir. Son olarak da Dilthey’in ele alinan
görüsleri baglaminda kendinden sonra gelen düsünürler üzerindeki etkisi vurgulanmaktadir.
|
| Ksenophanes: Tanri ve Doga Üzerine | Author : Lokman Çilingir | Abstract | Full Text | Abstract :Ilk Çagdan günümüze düsünce tarihinin en önemli konularindan biri tanri ile doga arasindaki iliskinin neligi sorunudur. Bu
sorunu ilk dile getiren olmasa da sisteminin merkezine yerlestiren ilk düsünür Kolophon’lu Ksenophanes’tir. Ksenophanes denildiginde akla ilkin din elestirmenligi gelse de böyle bir yaklasim hem bir bütün olarak Ksenophanes’in düsünce sistemini ve onun
din elestiriciliginin altinda yatan saikleri hem de klasik anlamda ilk felsefi faaliyetin basladigi doga felsefesi döneminde felsefenin
problem sferini kavramamizda yetersiz kalir. Zira tüm ilginin dogaya yöneldigi bu dönemde Ksenophanes’in doga üzerine düsüncelerini ve bu baglamda Miletli doga filozoflari ile Elealilar arasinda durdugu yeri belirlemeden onun düsünce dünyasini anlamak
güçtür. Bazi yorumcularin kabul iddia ettigi gibi Ksenophanes’i yalin bir din elestirmeni olarak degerlendiremeyiz. Bu sebeple asil
belirlememiz gereken Ksenophanes’in düsüncelerinde doga ile dinin, daha dogrusu doga ve Tanri düsüncesinin nasil bir baglanti
içerisinde oldugudur. Zira bize göre Ksenophanes bir teolog olmaktan ziyade Doga ve Tanri arasindaki iliskiyi felsefe tarihinde ilk
defa tesis etmeyi deneyen gerçek anlamda bir din felsefecisi, bir fizikoteologdur. Iste bu yazida günümüze degin tartisilagelen doga
ile Tanri arasindaki iliski sorununu, bu sorunun felsefi tarihsel kaynagi konumundaki Ksenophanes üzerinden çözümlemeye
çalisacagiz. |
| Emptiness of Freedom: An Analysis of Jacques Rancière’s Understanding of Politics through Tocqueville | Author : Gülay Ugur Göksel | Abstract | Full Text | Abstract :In this article, first, I introduce my account of Ranciere’s political thought. I argue that Ranciere’s description of politics through disagreement is a novel project due to its revelation of the paradox of politics as rational. Second, there is a general assumption about Rancière’s dismissal of any kind of politics within the police order. I oppose this criticism because Rancière does not define police and egalitarian orders as static and individual identity and subjectification as singular. Third, I show that there is a crucial problem in Rancière’s theory in terms of his understanding of the relationship between equality and freedom. I argue that the connection between equality and freedom may not be that strong as Rancière wants us to think and that the democratic ideal of equality may have adverse effects on politics by introducing Tocqueville’s criticism of democratic equality. Finally, by an analysis of political events presented in Disagreement, I argue that Rancière’s emancipatory politics demands a supposition of certain kind of human nature. Hence, the role of politics as the producer of knowledge and change, and the importance of third parties should be taken account for the manifestation of incommensurable wrong for Rancière’s theory of politics to work. |
| Çözümleyici Çizelge Yöntemi ile Ibn Sina’da Iktirânî Kiyas Denetlemesi | Author : Samet Büyükada | Abstract | Full Text | Abstract :Ibn Sina mantiginin önemli noktalarindan birisi, onun kendisinden önceki mantik birikimini en iyi sekilde harmanlayarak ortaya yeni ve orijinal bir sistem üreten ayrintili bir kiyas kurami sunmasidir. Ibn Sînâ’nin neredeyse bütün mantik eserlerinde bahsi
geçen kiyas özellikle es-Sifa külliyatinin el-Kiyas kitabinda ve Isârât ve’t Tenbîhât eserinde ayrintilari ile anlatilmistir. Ibn Sînâ’ya
göre kiyas iktirânî ve istisnaî olmak üzere ikiye ayrilmaktadir. Iktirânî kiyaslar sonuç önermesinin ne kendisinin ne de çelisiginin
açik bir sekilde öncüllerde yer almadigi; istisnaî kiyaslar ise sonuç önermesinin kendisinin ya da çelisiginin öncüllerin bir bölümünde açikça yer aldigi kiyaslardir. Iki kiyas türünün de onu meydana getiren önermelerin yüklemli ya da sartli yapida olmasina
göre farkli türleri mevcuttur. Bizim burada yapmak istedigimiz Ibn Sînâ’da yüklemli önermelerle kurulu iktirânî kiyasini modern
mantiktaki geçerlilik denetleme yöntemlerinden birisi olan çözümleyici çizelge (agaç yöntemi) ile denetlemektir. Incelememizde
böylesi bir denetlemenin yapilabilmesi için kiyas içinde yer alan tümel önermelerde varliksal getirim eklenmesinin sart oldugunu,
aksi halde kiyasin üçüncü seklinin ilk iki modunun geçersiz oldugunu gösterecegiz. |
| Leibniz’in Klasik ve Modern Mantiga Katkilari | Author : Nuriye Merkit1 | Abstract | Full Text | Abstract :Leibniz’in felsefesinin temelini mantik anlayisi olusturmaktadir. O, metafizik, bilgi ve etik kuramini mantik ilkeleri ile temellendirmistir. Böylece mantik biliminin felsefe için önemini vurgulamis ve ayrica yeter-sebep ilkesinin de bir mantik ilkesi oldugunu
ileri sürerek klasik mantiga katkida bulunmustur. Düsünce tarihinde yeter-sebep ilkesini kullanan ilk düsünür Leibniz degildir;
fakat Leibniz’e kadar neredeyse hiçbir düsünür bu ilkeyi varligin ve bilginin temel ilkesi olarak kullanmamistir. Bazi mantikçilar
yeter-sebep ilkesini mantik ilkesi olarak kabul etmemektedir. Leibniz ise bu ilkenin bir mantik ilkesi oldugunu ileri sürerek Tanri
anlayisini, bilgi felsefesini ve kötülük problemini bu ilkeden hareketle açiklamistir. O, metafizik, bilgi ve etik kuramini temellendirmek için klasik mantigi özgün bir sekilde kullanmistir. Bununla birlikte klasik mantigin yetersiz kaldigi problemleri çözmek ve
felsefeye evrensel bir nitelik kazandirmak için daha islevsel bir mantik arayisina girmistir. Bu nedenle bütün insanlarin açik ve net
ifadelerle iletisim kurmasini saglayan ve matematik ilkelere dayali evrensel bir dil olusturmak için çalismalar yapmistir. Leibniz,
evrensel karakterizm projesini tamamlayamamis olsa da onun bu alandaki çalismalari yeni bir mantik biliminin yolunu açmistir.
Bu nedenle bu makale Leibniz’in klasik ve modern mantiga sagladigi katkilari açiga çikarmayi amaçlamaktadir. |
| Ihvân-i Safâ’da Matematik Felsefesinin Imkâni ve Boyutlari | Author : Eyüp Alsancak ve Riza Bakis | Abstract | Full Text | Abstract :Ihvân-i Safâ, matematigi felsefelerinin temeline almistir. Eklektik tarzda yazilmis olan risalelerin yazimina özellikle sayi ve geometri risaleleri ile baslamislardir. Bunu astronomi ve müzik risaleleri takip etmistir. Pythagoras’tan oldukça etkilendigi bilinen
Ihvân-i Safâ, diger bilim alanlarini da yeri geldikçe sayilar ve sayilar arasi iliskilerle ele almistir. Felsefe ile bir arinma metodu
takip eden topluluk, bunu matematikle baslatmanin geregi üzerinde durmustur. Ihvân-i Safâ felsefe ve matematik nesnelerine dair
düsünmek için bilissel olarak belli bir hazirbulunusluk düzeyini sart kosmustur. Topluluk, sayilar ve sayilar arasi iliskiler ile okuyucusuna mesaj vermektedir: Evren tesadüfi degil matematiksel bir uyumla var olmustur. Onlara göre okuyucu bunu sayilar ve
bunlar arasindaki iliskiler marifetiyle astronomi, müzik ve doga bilimlerinde bulabilir. Topluluk, sayilara ve sayilar arasi iliskilere
mistik anlamlar yükledigi için yogun elestiriler almistir. Öte yandan matematiksel nesne olarak sayilarin nefiste potansiyel olarak
var oldugunu kabul etmeleri, varligi sayilarla iliskilendirilmeleri ve evreni sayisal iliskilerle açiklamalari bakimindan Ihvân’in
matematige yaklasiminda epistemolojik, ontolojik ve kozmolojik yönlere rastlamak mümkündür. |
| Endülüs’te Felsefenin Mesrulastirilmasi: Ibn Tufeyl ve Ibn Rüsd | Author : Ismail Turan ve Sedat Dogan | Abstract | Full Text | Abstract :Islam dünyasi, Hiristiyanliktan farkli olarak, felsefe ile karsilasma öncesinde ilahi bilgi ile beserî bilgi arasindaki iliskinin mahiyetine dair farkli disiplinlerde önemli tartismalarin yürütüldügü ve metodolojik gelismelerin kaydedildigi bir düsünsel cografyayi
içerir. Bununla birlikte felsefe ile vahiy kökenli dinlerin mahiyeti ve ortaya çiktigi baglamlardaki verili toplumsal muhayyile
dikkate alindiginda, Hiristiyanlik ile Islam arasinda, genel olarak din ile felsefe arasindaki iliskinin nasil anlasilmasi gerektigi
konusundaki olasi tutumlarin tasnifinde benzesme ve fakat ayrintilarda neredeyse tamamen farklilasma söz konusudur. Böylesi
bir benzesme ve farklilasmanin Dogu Islam dünyasi ile Bati Islam dünyasi arasinda da vaki oldugu söylenebilir. Nitekim birbirine
uzak olan bu bölgelere felsefi ve hatta dini metinlerin ulasmasi ve gösterdikleri tesir birbirlerinden farklidir. Bu farkli seyirde siyasi
olaylarin etkisini de göz ardi etmemek gerekir. Nitekim dönem dönem kisi ve eserlere yönelik yasaklamalar, düsüncenin belli bir
dogrultuda ilerlemesini zorunlu kilmistir. Biz din ile felsefe arasindaki iliskiye dair “felsefenin mesrulastirilmasi” yönündeki iki
yaklasimi, Bati Islâm dünyasindan (Endülüs) iki düsünürün, Ibn Tufeyl ve Ibn Rüsd’ün çözümleri araciligiyla inceleyecegiz. Bu
iki düsünürü birlestiren, her ne kadar farkli sekilde tezahür etse de her ikisinin de felsefeyi mesrulastirma çabasinda olmasidir.
Ibn Tufeyl bunu, insani bir etkiye maruz kalmamis bir zihnin akli serüvenini prova ederek gerçeklestirir. O, bu suretle meramini
dolayli yoldan ve üstü kapali olarak anlatmaya çalisir. Ibn Rüsd ise din ile felsefe arasindaki iliskiyi dogrudan, açik bir sekilde
felsefenin dini degerlendirmeyle hükmünün ne oldugunu sorar ve bu soruya cevap arayarak yapar.
|
| Aklin Yolu Birdir: Yaygin Bir Sözün Plotinosçu Temasa Içerimleri Üzerine | Author : Hüseyin Aydogan | Abstract | Full Text | Abstract :Bu çalisma, Türkçede yaygin söz olarak Aklin Yolu Birdir ifadesini sorusturmaktadir. Gündelik hayatta da sikça karsilasilan
bu ifadenin, felsefi olarak ne anlama gelebilecegi üzerine tartisma yürütmektedir. Bu ifadenin öncelikle sentaktik ve ardindan
semantik yapisi incelenecektir. Daha sonra bu ifadenin, Plotinos felsefesindeki yakinligi bulunmaya çalisilacaktir. Bu çalisma,
yaygin sözün, Plotinos’un felsefi sisteminde özellikle Nous ile irtibatini kurarak bir yakinlastirma saglamayi hedeflemektedir.
Nous’un birleyici ve birlestirici islevi, bu kapsamda temel baglanti noktasidir. Diger taraftan Plotinos felsefesindeki Bir kavrami,
çalismaya bir baska izlek daha sunmaktadir. Dolayisiyla Nous ve Bir arasindaki iliski de bu çalismanin tezine yardimci bir unsur
görevi görmektedir. Nous’un en yüksek yetkin etkinligi olarak temasa kavrami bu yolda bize zengin ipuçlari sunmaktadir. Temasa ediminde, düsünme ile düsünce nesnesinin birlesmesi, baskaliklarinin kaybolmasi en temel dayanagimizdir. Bununla birlikte
Plotinos düsüncesindeki Çok olandan Bir olana yükselisin de bu çalismaya kilavuzluk yaptigindan söz edilmelidir. Böylelikle
Plotinos felsefesinin isiginda Aklin yolunun bir, birleyici ve birlestirici oldugu sonucuna varilacaktir. |
| Günümüz Kore’sinde Budizm’in Etkileri | Author : S. Göksel Türközü ve Ahmet Kopar | Abstract | Full Text | Abstract :Tarih boyunca bütün inanç ve felsefî düsünceler insanoglunu ve toplumlari etkilemistir. Özellikle Asya toplumlarini Budizm
inanci/felsefesi yüzyillar boyunca etkisi altinda birakmistir. Budizm’in etkiledigi toplumlarin baslarinda gelen milletlerden biri
ise Kore’dir. Budizm, Üç krallik döneminde Kore’ye Çin’den gelmis ve Çin’de yaygin olan Mahayana Budizm’i Koreliler tarafindan benimsenmistir. Zamanla Korelilere has ritüeller, kültürel etkiler ve siyasî gelismeler ile Kore’ye özgü bir Kore Budizm’i de
gelismis, akabinde birçok mezhep de ortaya çikmistir. Günümüz Kore toplumunda Budistler tarafindan kurulan yardimlasma
örgütleri sayesinde Kore Budizm’i yurtdisinda sempati ile karsilansa da ülke içinde Budizm’e bir inançtan daha çok, kültürel bir
miras olarak bakilmaya baslanmistir. Tarihsel süreç boyunca Budizm inanci/felsefesi Koreliler için her dönem farkli bir anlam
tasimistir. Bir dönem Budizm, Koreliler için önemli bir din iken, baska bir dönem devlet tarafindan unutturulmaya çalisilmis bir
düsünce hâline gelmistir. Bu çalismada Budizm’in Kore topraklarina ilk girisinden baslayarak günümüze kadar uzanan tarihsel
süreçte Budizm’in Koreliler üzerindeki etkileri konu alinmistir. Ayrica günümüz Kore’sinde hâlâ görülmekte olan Budizm’in
etkileri incelenmistir. |
| Ütopya Içinde Distopya: Herbert George Wells’in ‘Zaman Makinesi’ | Author : Mahmut Avci | Abstract | Full Text | Abstract :Siyaset felsefesi içerisinde kendine yer bulan ütopyalar ve distopyalar, farkli dönemlerde bazi filozoflar tarafindan çesitli adlarla
kaleme alinmislardir. Filozofun yasadigi dönemdeki siyasal ve sosyal durumlar onu arayisa iter ve gelecege bakis açisi, ortaya
koyacagi eserin içerigini belirler. Ütopya adi altinda yazilan eserler genellikle ideal bir toplum yapisi tasarlarken; distopyalar korku ütopyasi anlamiyla karamsar bir toplum tablosu çizerler. H.G. Wells, ondokuzuncu yüzyilin sonu yirminci yüzyilin basinda
yasamis Ingiliz edebiyatçisi ve siyaset kuramcisidir. Pek çok eser vermis olan düsünür, ütopya ve distopya türünden eserler de
yazmistir. Yasadigi dönemde pozitif ve deneysel bilime dönük çalismalarin popülerligi düsünürün eserlerine yansimis, bilimsel
verilerle iç içe eserler yazmaya çaba göstermistir. Bu makalede inceledigimiz eseri ise, dönemi açisindan parlak bir bulus olan
zaman makinesi ile gelecek zamana giden bir gezginin gittigi dönemdeki toplum yapisini isler. Darwinist ve bilimsel sosyalist görüslerin etkisi ile eseri yazan Wells, bize ütopya içerisinde distopyayi göstermeye çalisir. Bu iç içelik, makalenin konusunu orjinal
hale getirmektedir. |
| Max Weber: A Profile from Karl Jaspers’ Perspective | Author : Songül Köse | Abstract | Full Text | Abstract :Max Weber, who was a well-known sociologist both of his own time and today, has been one of the most influential names – besides, Immanuel Kant, Søren Kierkegaard, and Friedrich Nietzsche - for Karl Jaspers, who is one of the original names that comes
into minds when the 20th-century existential philosophy is mentioned. In fact, it can easily be asserted that Weber had a huge
personal role in Jaspers’ carrier as a philosopher. Karl Jaspers is known for his uniquely discussed concepts such as, freedom (Freiheit), communication (Kommunikation), Existenz, limit situations (Grenzsituationen), the encompassing (das Umgreifende), guilt
(Schuld), and responsibility (Verantwortung). And it is obvious that Jaspers was affected by Weber considering his two specific
concepts: guilt and responsibility. This is the case because Jaspers himself explains how and in what ways he was influenced by
Weber. In this article, we will discuss Weber from the perspective of Jaspers. This discussion will be held in two aspects: i) personal
features of Weber given by Jaspers, and ii) Weber’s effects on Jaspers from the viewpoint of Jaspers and what they share considering
politics and ethics at the theoretical level. |
| Bitisik (Muttasil) Sartli Seçmeli (Istisnâî) Kiyaslar (Klasik Mantik Kitaplarinda Görülen Geçersiz/Yanlis Örnekler Üzerine) | Author : Halil Imamoglugil | Abstract | Full Text | Abstract :Bu makale, bitisik sartli seçmeli kiyas konusunu incelemek ve Klasik Mantik kitaplarinda kullanilan yanlis örnekler üzerine
dikkat çekmeyi amaçlamaktadir. Aristoteles (m.ö. 384-322) yüklemli önermeleri ve kategorik kiyaslari, sartli önermeleri ve sartli
kiyaslari ise Stoa Okuluna mensup filozoflar incelemistir. Aristoteles’in görüslerini esas alan Müslüman filozoflar, Stoacilardan
gelen etkiyle birlikte, hem kategorik hem de sartli önermelerden yapilan kiyaslari incelemislerdir. Islam mantikçilarinin konulari
isleyis tarzlarini esas alip Batili mantikçilarin görüslerine de yer veren geleneksel tarzda yazilmis Türkçe Klasik Mantik kitaplarinda, seçmeli (istisnâî) kiyas konusu birbirinden farkli ele alinmaktadir. Seçmeli kiyaslarin sonuç vermesi, sartli öncülün tümel ve
olumlu olmasina ayrica sartli öncülün seçenekleri arasinda gereklilik (lüzûmiyye) iliskisinin bulunmasina baglidir. Klasik mantik
kitaplarinda verilen örneklerde, sartli öncülün tümel ve olumlu olmasi sartlarina riayet edilirken sartli öncülün seçenekleri arasindaki gereklilik (lüzûmiyye) iliskisine dikkat edilmemektedir. Klasik Mantik kitaplarinda dört formdan her biri için genellikle
farkli örnekler verilmis ve verilen örneklerin bir kisminda, bitisik sartli seçmeli kiyasin sartlarina riayet edilmemistir. Bitisik
sartli öncülün mukaddem (ön bilesen) ve tâlîsi (art bilesen) arasinda özel-genel iliskisi, nedensellik iliskisi ve birbirine esit oldugu
durumlar belirtilmeksizin, bitisik sartli seçmeli kiyasin muhtemel dört formundan ikisinin geçerli ve ikisinin ise geçersiz sonuç
verdigi ifade edilmistir. Ancak bitisik sartli seçmeli kiyasin muhtemel dört formundan biri için verilen örnekler diger üç forma
uygulandiginda verilen örneklerin geçerli ve geçersiz formlara uygun düsmedigi görülmektedir. Bu çalismada örneklerin her biri
incelenmis ve neden geçersiz olduklari gösterilmeye çalisilmistir. |
| Toplumsal Tabakalasma ve Amatör Savunma Sporu Iliskisine Bourdieucü Bir Yaklasim: Kayseri Örnegi | Author : Rumeysa Cirdi ve Zehni Özmen | Abstract | Full Text | Abstract :Çalisma, bir tüketim pratigi haline gelen “spor” olgusunun toplumsal tabakalasmayi nasil ve ne yönde biçimlendirdigine odaklanmaktadir. Buradaki amaç; amatör olarak bir savunma sporu icra eden bir sporcunun spor araciligiyla toplumsal tabakalasma
sistemindeki konumuna dair bakisini Pierre Bourdieu’nün alan, sermaye ve habitus kavramlarini dikkate alarak anlamaya ve
kesfetmeye çalismaktir. Çalismada, Kayseri ilinde bir savunma sporunu amatör olarak icra eden sporcularin habituslari ve sermayeleri derinlemesine analiz edilmistir. Bu noktada Muay Thai, Taekwondo, boks ve kick boks savunma sporu bransi ile ilgilenen
toplamda 12 kisi ile görüsülmüstür. Kisilerin cinsiyeti ve savunma sporlari branslarinin esit dagilimi göz önüne alinmaksizin bir
savunma sporunda faaliyette bulunan sporculara erisebilmek temel kistas olmustur. Buradan hareketle 18 yas üzeri; 2 kadin ve
10 erkek sporcu ve antrenör ile görüsme gerçeklestirilmistir. Çalisma sonucunda elde edilen veriler isiginda, Kayseri ilinde amatör olarak bir savunma sporunu icra eden sporcular alt sinifta sosyallesmislerdir. Bu baglamda sporcular faaliyette bulunduklari
sporlari elde edecekleri ekonomik sermayeyle toplumsal tabakalarindan bir “kaçis” olarak görmektedirler. Ülkemizde savunma
sporunun bir sektör haline gelememesinden kaynakli olarak bu kaçis, spor araciligiyla elde ettikleri güç ile baglantili is firsatlari
olmustur. |
| Heidegger’in Estetik-Disi Sanat Anlayisi: Felsefeyi Disiplinlerden Özgürlestiren Bir Düsünme Tarzi | Author : Özgür Aktok | Abstract | Full Text | Abstract :Heidegger’in geç döneminde hem sanat konusuna yönelmis hem de estetigi felsefi bir disiplin olarak köktenci bir tavirla reddetmis
olmasi su soruyu akla getirir: Belirli bir disiplinin sinirlari içinde karsimiza çikan bir konunun felsefesini, o disiplini tamamen
yadsiyarak yapmakta bir tutarsizlik yok mudur? Bu makalenin amaci, Heidegger’in sanat üzerine yaptigi felsefenin estetik-disi
olmasinda görünüste ortaya çikan bu tutarsizligin, bir tutarsizlik olmak bir yana, onun geleneksel ontolojiye ve dolayisiyla metafizige karsi ilk bas yapiti Varlik ve Zaman’dan beri gelistirdigi temel itirazin kaçinilmaz ve tutarli bir sonucu oldugunu göstermektir:
Estetik disiplini, tam da Heidegger’in söküme ugratmaya (Destruktion) giristigi ve “varlik unutkanligi ile itham ettigi metafizigin
belirlenimi altinda ortaya çikan bir düsünme tarzi oldugu için, Heidegger açisindan, sanat üzerine yapilan felsefe, bir yandan
da estetigin üstesinden gelinmesini amaçlayan bir felsefe olmali ve metafizigin üstesinden gelinmesi yönündeki daha büyük bir
projenin bir parçasi olarak anlasilmalidir. Dolayisiyla, Heidegger’in felsefesi, yalnizca estetige karsi degil, felsefesi yapilan konulari kendi tekeline alma iddiasi tasiyan tüm disiplinlere karsi onlarin çizdigi sinirlari sorgulamaya ve asmaya girisen, bütünlüklü,
disiplinler-üstü bir düsünme tarzi olarak ele alinmalidir. |
| Adem ve Vucûd | Author : Muhammed Ikbal Imamoglu | Abstract | Full Text | Abstract :Bu yazida, Arslan Topakkaya tarafindan kaleme alinan “Adem ve Vucûd” isimli siir kitabi, içerik ve
yöntem bakimindan degerlendirilmektedir. Eserde, yokluk ile varlik arasindaki iliskinin mâhiyetini arastiran; yok olmaktan kurtularak varligini kalici kilmak isteyen; bunu ne dereceye kadar ve nasil basarabilecegini
sorgulayan bir filozofun yasamis oldugu muhasebe sürecinin seyri ve semereleri sunulmaktadir. Eserin telif
edilmesindeki ana amacin, okuyucuya maddeden mânâya geçisin nasil yapilabilecegini göstermek oldugunu
söylemek mümkündür. Eser boyunca, felsefe ve tasavvufun ortak ilgi alanina giren bazi konular islenmekte;
yokluk ve varlik ile ilgili çesitli sorulara cevap aranmaktadir. |
| Ne – Varlik ve Hiçlik: Trans-Ontolojik Bir Düsünüm | Author : Muhammet Altaytas | Abstract | Full Text | Abstract :Özkan Gözel’in, Ne- Varlik ve Hiçlik: Trans-Ontolojik Bir Düsünüm baslikli eserinin, Nietzsche’nin
“hiç’ten gelip hiç’e gitme” veya Heidegger’in ölüm sonrasini “hiçlik” olarak betimleyen yaklasimlarini asmayi hedefleyen felsefî bir deneme oldugunu söyleyebiliriz. “Ne”, “Hiçlik ve Olmak”, “Dil ve Özne”, “Özleme” baslikli dört bölümden olusan bu çalismasinda Gözel’in, genelde Bati felsefesi, özelde ise Nietzsche basta
olmak üzere, Heidegger, Levinas ve Sartre felsefelerinin varlik ve hiçlik merkezli fikirlerinden yola çikarak
esasen özne’nin kend’olus macerasina yogunlastigina sahit oluyoruz. |
|
|