Ömer Naci Soykan Felsefesinde Zaman Sorunu | Author : A. Suat Gözcü | Abstract | Full Text | Abstract :Ömer Naci Soykan çok sayida ulusal ve uluslararasi çalismalariyla Türkiye’de felsefe alaninda önemli katkilar sunmustur. Felsefe, sosyoloji, estetik ve sanat gibi birçok alanda oldukça
degerli eserler ortaya koymustur. Bu çalismada Soykan’in felsefesinin bazi yönlerine dikkat
çekilerek, onun zaman görüsü üzerinde durulmaktadir. Bir de, bazi zaman felsefesi sorunlarinin çözümü için Soykan’in önerdigi görüsleri üzerinde durulmaktadir. |
| The Eternal Recurrence as Difference in Nietzsche’s Metaphysics | Author : Sinan Kiliç | Abstract | Full Text | Abstract :This article provides an analysis from the perspective of the difference for the doctrine of
the eternal recurrence that is the essence of the Nietzsche’s metaphysics. The general argument about this subject in the philosophy is that the eternal recurrence in the metaphysics
of Nietzsche is the recurrence of the same; but, in this article it is argued that the eternal
recurrence is the recurrence of the difference, not of the same. It is argued that the essence
of eternal recurrence is like depending on the chance, becoming, and the dice throw because all of these terms are both related to the eternal recurrence and the difference; based
on the perspective of ontology and the life, the will to power as depending on the eternal
recurrence of the difference is explained. On the other hand, there are two different kinds of
will to power in Nietzsche’s ontology: the reactive will to power and the active will to power.
As the reactive will to power does not approve eternal recurrence and creation of new ideas
and values, the active will to power affirms the eternal recurrence of creating the new values, ideas and perspectives. In addition, every new idea and the perspective is to affirm the
eternal recurrence as tragedy, therefore, the tragedy is explained as the eternal recurrence of
difference. To sum up, this article analyses the eternal recurrence as the difference. |
| Zihin-Beden Problemine Searle’ün Yaklasimi | Author : S. Atakan Altinörs | Abstract | Full Text | Abstract :Bu makalemizin amaci, Searle’ün zihin-beden problemine yaklasiminin özgünlügünün degerlendirilmesidir. Searle söz konusu probleme yönelik yaklasimini, felsefede yaygin olan
iki görüsün elestirisinden hareketle gelistirir: Materyalizm ve düalizm. Ona göre, evrende
biri zihin digeri madde olmak üzere iki tözün mevcudiyetini savunan düalizm kadar, zihinsel nitelikleri fiziksel niteliklere indirgeyen versiyonu içinde materyalizm de hatalidir. Bu
itibarla da Searle’ün yaklasimi, materyalizm-düalizm ikileminden kaçinan, ama bununla
birlikte iki düsünme yolunun da hakli yönlerini sentezleyen bir özgünlük sergiler. Ona göre,
indirgemeci ya da eleyici versiyonlari disinda materyalizm, bilince ve çesitli zihinsel durumlara beyindeki süreçlerin neden oldugunu kabul etmesi bakimindan haklidir. Düalizm
ise, iki ayri töz varsayiminin hatasina ragmen, zihinsel olanin indirgenemezligine yaptigi
vurgu bakimindan haklidir. Searle beyindeki süreçlerin zihinsel durumlara neden olmasindaki “nedensellik” türü yaninda, zihinsel durumlarin nesnelere yöneltilmesine neden olan
ikinci bir “nedensellik” türünü açiga çikarir: Yönelimsel nedensellik. Özetledigimiz bu çerçeve içinde, Searle’ün zihin-beden problemine, fizikalizmin indirgemeci ve eleyici olmayan
bir versiyonunu ortaya koymak suretiyle çözüm aradigini gösterdik. |
| Hoca Ahmed Yesevî’de Hikmet-Erdem ve Ahlak Iliskisi | Author : Mehmet Kasim Özgen | Abstract | Full Text | Abstract :Bu çalismada Hoca Ahmed Yesevi’nin hikmet kavramina verdigi önem ve erdemi merkez
alan felsefi görüsler ile hikmeti merkez alan görüsler arasinda çesitli kiyaslamalar yapilacaktir. Ayrica hikmet merkezli bir ahlak ile erdem merkezli ahlaki degerler dünyasi arasinda
nasil farklar oldugu ve bunun günümüze kadar gelen yansimalarina deginilecektir. Hikmet
ahlakinda teselli/tatmin/mutluluk/hakka riza en yüksek amaçtir. Oysa erdem ahlakinda
nefsin/egonun mutlulugu önceliklidir. Nefse hâkimiyet ancak nefsi arindirmakla olur. Bu
da hikmet ahlakinin bir geregidir. Erdem ahlakinda ise nefsi/ egoyu kontrol vardir. Egoyu
kontrol sonuçta, yine ego için yapilan bir davranistir. Ancak hayattan gerçek bir teselli alabilmek için nefsin hâkimiyeti önemlidir, nefsin sadece kontrol edilmesi degildir. Hikmet
zihinler için idrak, dogruluk ve merhamet demektir. Hikmet inancimizin ve ahlakimizin
metafizik ve ruhani boyutunu ortaya koyar. Dogruluk ve dürüstlük içinde yasayabilmemiz
için bizi hakikate sevk eder. Hikmet yaptiklarimiza bir anlam ve amaç verir, bugün bu hikmet anlayisini yeniden kesif etmemiz gerekiyor.
|
| Gerçekligin Duyumsal Insasi Sürecinde Metafiziksel Olabilirligin Radikal Reddi Meselesi ve Ernst Mach | Author : Serdar Saygili | Abstract | Full Text | Abstract :Ernst Mach, pozitivist düsünce gelenegine önemli katk ilar saglamis öncü filozoflardan birisidir. O, deney içeriklerinin ötesinde bir dünyayi isaret eden tüm kavramlari ve kuramlari
anlamsiz kategorisine indirgeyerek yok saymistir. Ona göre, dogru bilgi duyusal temelden
yoksun metafizik düsünceden degil, duyusal olarak temellendirilen fenomenlerden meydana gelmistir. Bu sebepledir ki, metafizik önermeler, gözlem ve deneyin ötesinde var olan
mistik bir hakikati kabul ettiginden dogrulanmasi mümkün degildir. Mach, doga bilimsel
arastirmalarda mistisizme imkân saglayan düsünce ve davranis iliskilerinin gerçeklikten
uzak metafizik teorilere neden olacagini belirtmistir. O, metafizik teorilerin ise zamanla insanligi felakete sürükleyecegini ifade etmistir. Zira insanlik tarihi metafizigin kudret kazandigi zamanlarda ve toplumlarda korkunç olaylarla karsi karsiya kalmistir. Mach,
insanlik tarihinde metafizik düsünceler nedeniyle yasanan zulümler karsisinda metafizik
düsünceyi hala benimseyen toplumlari ilkellik ve barbarlik ile itham etmistir. Ona göre,
modern dünyada olmasi gereken düsünceyi metafizigin anlamsiz içeriginden temizleyerek
dogru bilgiyi duyusal temelde doga bilimsel çizgiye tasimaktir. Böylece dünyaya iliskin gerçek bilginin elde edilmesi mümkün olacaktir. Aksi takdirde insanligin sonu felakettir. Nitekim Mach, bilim, felsefe ve metafizik üzerine gelistirdigi düsünceleri ile çaginin sinirlarini
asarak etkisi günümüze kadar ulasan farkli bir filozof olmustur. |
| Savastan Sürekli Barisa: Platon ve Kant | Author : Ayse Gül Çivgin | Abstract | Full Text | Abstract :Platon ya filozofun kral ya da kralin filozof olmasi gerektigini, zira filozof kralin akil gücü ile iktidar
gücünün kendisinde bir araya geldigi devletin yönünü tayin eden önder oldugunu düsünür. Kendi
ruhsal birligi ve bütünlügünü saglayan adil bir filozof kralin yönetecegi devlette de adalet hüküm
sürecek, devletin birlik ve bütünlügü saglanarak bekasi temin edilecektir. Bu sayede çatismalarin,
ayriliklarin, savaslarin önüne geçilecek, iç huzur ve baris tesis edilerek her bir yurttasin güven içinde
huzurlu ve mutlu bir yasam sürmesi mümkün hale gelecektir. Platon’un aksine Kant ise filozofun
kral ya da kralin filozof olmasini beklememek ve dilememek gerektigini, zira iktidarda olmanin aklin yargida bulunma yetenegini tümüyle bozdugunu, engelledigini düsünür. Yine de politikacilarin
devlet islerini düzenlerken filozoflarin tavsiyelerine kulak vermelerini, izledikleri politikayi hak ve
ahlâk ilkelerine tabi kilmalarini önerir. Nitekim bu yolla, düsmanliklarin, çatismalarin, ayriliklarin
son bulmasi, sadece iç barisin degil, fakat devletler arasinda da uzun vadede gerçeklesebilecek olan
sürekli bir barisin hüküm sürmesi mümkün olabilir. Platon, barisin ve adaletin kendisinde zuhur
ettigi ideal bir devletin tesis edilebilecegini, Kant ise devletler arasinda sürekli bir barisin mümkün
olabilecegini ileri sürer. Bu çalismada, Platon’un Devlet, Kant’in Sürekli Baris Üstüne Felsefi Bir Deneme adli eserleri ekseninde savas ve barisa dair görüslerinin serimlenmesi ve degerlendirilmesi amaçlanmaktadir. |
|
|