Bu çalismada, insan haklarinin agir bir ihlali olan kadina yönelik cinsel siddet, uluslararasi bir suç türü olarak soykirim suçu baglaminda incelenmistir. Uluslararasi hukukta kadina yönelik cinsel siddet yasagi genel kabul görmekle birlikte, Ruanda Uluslararasi Ceza Mahkemesi kararlarina kadar cinsel siddetin taniminin bulunmadigi tespit edilmistir. Cinsel siddet kavrami, uluslararasi hukukta uluslararasi mahkeme içtihatlari ile tanimlanmis ve gelistirilmistir. Bu çalismada uluslararasi ceza mahkemelerinin kararlarina ve bazi uluslararasi örgütlerin raporlarina da yer verilmistir.

Avrupa Birligi kurulusundan günümüze kadar uzanan süreçte genisleme politikalarini devam ettirmis uluslararasi sistemde ekonomik gücü etrafina toplayarak, üye Devletlerin refah seviyesini yükseltmis Birlige üye devletler ile büyük güç durumuna gelmistir. Ekonomik gücü elinde bulunduran AB son zamanlarda ise Ingiltere’nin birlikten ayrilma karari almasiyla büyük buhran ile tanisma firsatini elde etmistir. Büyük buhran ile karsi karsiya kalan AB içerisine düstügü, buhrandan nasil çikacagini düsünürken besinci genisleme dalgasi ile 2008 ekonomik krizi, üye devletlerde yasanan terör olaylari, Arap bahari ile Avrupa’da yasanan düzensiz göç politikalari ve mülteci sorunu, birlik içerisindeki üye devletlerde yükselen asiri sag politikalar ve Rusya’nin Balkanlar’i kapsayan yayilmaci politikasinin artmasi sonucunda AB’ni endise sarmistir. Özellikle Rusya’nin etkisinin artmasi Uyuyan Güzel AB’ni uyandirmis Birligi yeni bir dinamizm arayisina sevk etmis, AB’de çikis kapisi olarak Bati Balkan Devletleri’ni görmüstür. Bati Balkan devletlerinin, AB açisindan tarihsel ve kültürel öneminin yaninda jeopolitik ve jeostratejik önemi bulunmaktadir. Balkanlar üzerinden yillardir çevreleme politikasi faaliyetlerini sürdüren Rusya’nin etkisi, AB’nin Bati Balkanlar genisleme politikasini devreye sokmasiyla bir nebzede olsa kirilmistir. AB, Bati Balkanlar dinamizmi ile ekonomik ve siyasi gelismelerini yeniden gözden geçirme imkâni bulmus Bati Balkanlari birden fazla devletin güç mücadelesi alanina dönüsmeden AB güvencesine almak amaciyla çalismalarina hiz kazandirmistir. Bu çalismanin amaci, AB’ni, Bati Balkanlara yönelten sebepleri ve Bati Balkanlarin AB açisindan önemini, AB’nin tarihsel gelisim perspektifi dogrultusunda analiz etmektir.

Güney Kafkasya bölgesi jeopolitik ve stratejik özellikleriyle dünya politikasinda önemli bir yere sahiptir. Tarih boyunca çesitli güçlerin egemenligi altina giren bölge, 18. Yüzyil’da Rus hâkimiyeti altina girmistir. Sovyet çekilmesinin ardindan ise, güney Kafkasya’da güç ve etki boslugunu kimin dolduracagi sorunu ortaya çikmistir. Gerek sahip oldugu enerji kaynaklari ve gerekse jeopolitik konumu nedeniyle küresel ve bölgesel güçlerin ilgi odagi olan Güney Kafkasya’daki güç mücadelesi, bölgenin istikrarsizlasmasina katki saglamaktadir. Çatisan çikarlar ve kurulan ittifaklar bölgede kutuplasmaya sebep olmaktadir. Bunun dogal bir sonucu olarak ise Güney Kafkasya’daki çatisma alani küresel bir boyut kazanmistir. Bu çalismada, Güney Kafkasya’daki küresel güç mücadelesi neo-realizm perspektifinden ele alinmistir. Ayrica Güney Kafkasya bölgesindeki istikrarsizligin nedenleri arastirilirken jeopolitik unsurlara genis ölçüde atiflar yapilmistir. Çalisma genelinde, süreç takibi yöntemiyle vaka analizi yapilmistir. Uluslararasi Iliskiler, Siyaset Bilimi ve Uluslararasi Hukuk’a dair literatür taramasi gerçeklestirilirken, konuyla ilgili güncel gelismeler de takip edilmistir.

Göç çokkültürlü imparatorluklarin, günümüzde çokkültürlü ulus-devletlerin tarihlerinde önemli bir yere sahiptir. Bu anlamda göç, sadece mekânsal bir degisim hareketliligi degildir. Ayni zamanda insanlarin daha iyi yasam standartlarina ulasabilmek, güvenli ve huzurlu bir ortamda hayatlarini devam ettirmek adina giristikleri bir meydan okumadir. Bu meydan okumanin siyasi, ekonomik, toplumsal birçok nedeni bulunmaktadir. Içinde bulundugumuz yüzyilda göç, bölgesel çatismalar, savaslar, açlik, sefalet, insani ihtiyaçlar gibi nedenlerle önemli bir problem halini almistir. Diger yandan göçle birlikte çok farkli kültürlerden gelen insanlarin etkilesiminin bir sonucu olarak uyum sorunlari da ortaya çikmaktadir. Buradan hareketle çalismada, göç ve farkli dini-etnik-kültürel kesimleri veya milliyetleri kapsayan bireylerden olusan bir toplumu tasvir eden çokkültürlülük kavramlari arasindaki iliskinin ortaya konulmasi amaçlanmistir.

Pakistan’in bölünme ile ilgili korkusunun tarihi nedenleri vardir. Banglades’in ayrilmasindan sonra bu konulardaki hassasiyetini belli eden Pakistan’in hakkinda sikinti yasamasi söz konusu olan bir diger bölgesi de Beluçistan’dir. Çok stratejik bir konumda bulunan Beluçistan’da yasayan Beluçlarin, göz ardi edildikleri, fakir birakildiklari gibi iddialari mevcuttur. Ayrica bölgede hâkim bir asiret kültürü vardir. Bu güncel kaygilarin yani sira, güncel gelismeler isiginda da ekonomik olarak Pakistan tarafindan görmezden gelindikleri imgesi Beluçlarda çok güçlüdür. Bu gibi nedenlerle bazi Beluç gruplarinin siddete basvurduklari gözlenmistir. Ancak sorunun sadece iç politikaya iliskin nedenleri bulunmamaktadir. Beluçistan su an küresel bir enerji mücadelesinin sürdügü bir cografya olarak görülebilir. Çin Halk Cumhuriyeti’nin çok önem verdigi projeler bu bölge ile yakindan ilgilidir. Ancak bu projenin basarili olmasini istemeyecek çok sayida devlet de mevcuttur. Bu ise bölgedeki, sebebi ne olursa olsun, hosnutsuzluklarin baska bazi devletlerin dis politikasindaki bir araca dönmesi riskine isaret etmektedir. Çalismada Beluç ayaklanmalarinin tarihi arka plani ile ele alinmasi ile Çin-Pakistan Ekonomi Koridoru’nun bölgeye olan etkileri ele alinacaktir.