Sürdürülebilirligin öncüsü kooperatifler mi olmali? |
Author : Dilek Eker Canan Bal |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu çalismanin amaci, ISO 500’de yer alan kooperatiflerin web sitelerinin incelenerek sürdürülebilirlik çatisi altinda sürdürülebilirligin sosyal, ekonomik ve çevresel boyutlarina göre mevcut durumlarini ortaya koymaktir. Bu kapsamda, kooperatiflerin Kurumsal Sosyal Sorumluluk, ISO 9001 Kalite Yönetim Sistemi, ISO 14001 Çevre Yönetim Sistemi, ISO 27001 Bilgi Güvenligi Yönetim Sistemi, ISO 22000 Gida Güvenligi Yönetim Sistemi, ISO 45001 Is Sagligi ve Güvenligi Yönetim Sistemi, ISO 50001 Enerji Yönetim Sistemi sertifikasyon durumu incelenmistir. Betimsel tarama modelinde olan arastirmada amaçli örneklem yöntemiyle seçilen yedi kooperatifin web siteleri taranmistir. Arastirmada içerik analizi yöntemlerinden yüzde ve frekans analizi kullanilmistir ve veriler arasindaki korelasyon incelenmistir. Analizler sonucunda sürdürülebilirlik kavrami kapsaminda incelenen parametrelerle kooperatiflerin ISO 500 siralamasi arasinda anlamli bir iliskinin olmadigi görülmektedir. Bununla birlikte kooperatiflerin tamaminin sosyal sorumluluk projeleri yaptigi, %86’sinin kalite (ISO 9001), %71’inin çevre (ISO 14001), is sagligi ve güvenligi (ISO 45001) ve gida güvenligi (ISO 22000), %29’unun enerji güvenligi (ISO 50001) ve %14’ünün bilgi güvenligi (ISO 27001) yönetim sistemlerine sahip oldugu belirlenmistir. |
|
Hegel’de özbilincin nesnesi olarak sanat |
Author : Ekin Kaya |
Abstract | Full Text |
Abstract :Hegel tüm nesnel gerçekligi bütünsel olarak açiklayan sistematik bir felsefe sistemi kurmustur. Hegel’in bütünsel sisteminin bir parçasi olan sanat felsefesi, bu sistemin en temel kavramlariyla iliskilendirilerek olusturulmustur. Bu çalismada Hegel’in sanat anlayisinin bu kavramlarla iliskisi irdelenecek ve Hegel için tarihin amaci olan insanin özbilince, yani özgürlüge ulasiminda sanatin yeri gösterilmeye çalisilacaktir. Özbilinci Hegel, Mutlagin, hakikatin insan bilinci araciligiyla tarihsel, toplumsal, kültürel gerçekligin içerisinde ilerleyici bir biçimde kazandigi bir sonuç olarak görür. Bu noktada Hegel’de bu toplumsal, tarihsel, kültürel, baska deyisle insansal gerçekligin bir eklemlenmesi olarak sanat, insanin yaratici etkinligiyle hakikatin kendi bilincine vardigi alandir. Bu çalisma, Hegel’de sanatin hakikati, yani ‘bütün’ü, insansal gerçekligi nasil görünüse çikardigi ve özbilince ulasmada nasil bir öneme sahip oldugu irdelenecektir. |
|
Mekkî b. Ebî Talib ve Ebû’l-Ferec Ibnu’l-Cevzî’ye göre nesih problemi |
Author : Ridvan Sanur |
Abstract | Full Text |
Abstract :Bu makalede, Mekkî b. Ebi Talib’in (ö. 1045) el-Izâh li Nâsihi’l-Kur’ân ve Mensûhihi ve Ebû’l-Ferec Ibnû’l-Cevzî’nin (ö. 1203) Nâsihi’l-Kur’ân ve Mensûhihi adli eserlerini mukayese etmenin nesih problemini anlamamiza yardimci olacagi kanaati hâsil olmustur. Birçok ilim merkezini gezen Mekkî’nin cografi farkliliklara ragmen nesih konusunda yasadigi dönemin bakisinin klasik anlayisa mutabik oldugu görülmüstür. Âyetler veya hadisler arasinda ortaya çikan uyusmazligin giderilme yöntemlerinden biri olan nesih, tefsir, hadis ve fikih ilimlerinin ortak konusudur. Bu konunun izahi yapilirken sadece bir ilmi esas alarak yapilan tanimlamalarin ve arastirmalarin eksik sonuçlar ortaya çikaracagi görülmektedir. Bundan ötürü neshe bütüncül yaklasilmasi gerekir. Kelam ilmine ait olan veya haber ifade eden konularin neshe dâhil edilmesi konuyu hedefinden uzaklastirmaktadir. Neshe dâhil olan âyet ve hadislerin hadis usulü ve tahric açisindan degerlendirilmesinin bir nebze de olsa indi yorum ve iddialari bertaraf edecegini düsünüyoruz.
|
|
Serh-i Cezire-i Mesnevi’de arkaik söz varligi |
Author : Fatima Aydin |
Abstract | Full Text |
Abstract :Arkaik kelimeler, eskiden kullanilan fakat bugün yazi dilinde kullanimdan düsmüs olan sözcüklerdir. Bunlarin tespiti dilin zaman içindeki gelisimini gözlemlemek adina çok önemlidir. Klasik Türk Edebiyati çalismalarinda eski metinlerin dil açisindan incelenmesi büyük bir rol oynar. Bu anlamda, Klasik Türk Edebiyati eserleri günümüz Türkçesine göre söz varligi açisindan farkliliklar barindirir. Yalniz Arapça ve Farsça kelimelerin yogunlugu degil ayni zamanda arkaik Türkçe kelimeler de okur için sasirticidir. Bu çalismada H. 1011/ M. 1602 yilinda yazilmis olan Serh-i Cezire-i Mesnevi adli eserde geçen arkaik kelimeler tespit edilmeye çalisilmistir. Abdülmecid Sivasî tarafindan kaleme alinan bu eser, Mevlâna Celaleddin Rumi’nin Mesnevi-i Manevi adli eseri üzerine yazilmis bir eserin serhidir. Yusuf-i Sineçak, Mesnevi-i Manevi’den seçme beyitlerle Cezire-i Mesnevi adli bir eser kaleme almistir. Cezire-i Mesnevi çok sevilmis, begenilmistir. Bu nedenle bu eser üzerine çok sayida serh yazilmistir. Bu serhlerden biri de Abdülmecid Sivasî’nin Serh-i Cezire-i Mesnevi adli eseridir. Bu eserin dilini inceledigimizde bugün kullanimdan düsmüs 63 arkaik sözcük tespit edilmistir. Bu kelimelerin anlamlari tespit edilerek kelimeler alfabetik sirayla okura sunulmustur. Tespit edilen 63 arkaik sözcügün 29 tanesi günümüzde kimi yörelerde kullanilmaya devam edilmektedir. Derleme sözlükleri ile bunlar tespit edilerek hangi bölgelerde kullanildigi bilgisine ulasilmistir.
|
|
Türkiye ve Polonya arasinda askeri havacilik alaninda is birligi: Kayseri Tayyare Fabrikasi 1936-37 |
Author : Osman Firat Bas |
Abstract | Full Text |
Abstract :1935-1939 yillari arasinda Polonya Tayyare Fabrikalari, Türkçeye daha tam çeviriyle “Devlet Havacilik Sanayi Imalathaneleri” [Panstwowe Zaklady Lotnicze] PeZeLet’in gövdesi tamamen metalden yapilma avci uçagi P-24, havacilik uzmanlari tarafindan dünyadaki en iyi avci uçaklari arasinda sayiliyordu. Uçagin bu modeli marti kanatli P-11’in yurt disina ihraç edilmek üzere gelistirilmis, üzerinde 900 HP’lik (662 kW) Gnome-Rhône 14 Kfs motor bulunan versiyonuydu. 1936 yilinda Türk Hava Kurumu P-24 uçaklarinin üretim lisansini satin alarak birbirlerinden üzerlerinde bulunan farkli makineli tüfeklere göre ayrilan (14’üne P-24A ve 26’sina P-24C adi verilmis) iki versiyonda toplamda 40 uçak çatkisi siparis etmisti. P-24A’larin Kayseri Tayyare Fabrikasindaki lisansli üretimi Polonya’dan gönderilen bir usta ögretici grubu tarafindan baslatilir. Bitirilen ilk P-24A 29 Mayis 1939 tarihinde uçurulmus, geri kalan 20’si ise 1938 yilinin ilk alti ayi içinde tamamlanmistir. 1939 yili sonuna kadar Kayseri’de 50’den fazla TFK isaretli P-24A, P-24C ve P-24G üretilir. 1937 tarihinde Türk Hava Kuvvetleri envanterine giren Kayseri üretimi P-24’ler 1943 yilina kadar görev yapmistir. Kayseri Tayyare Fabrikasi üretimi P-24’lerin günümüze kalan son nüshasi Istanbul Hava Kuvvetleri Müzesinde sergilenmektedir. Bu makale, Türkiye’ye gönderilen Polonyali usta ögretici grubunun baskani Makine Mühendisi Wilhelm Gibalka tarafindan 1960 yilinda yayinlanmis ve yazarin Kayseri Uçak Fabrikasindaki bir yillik çalisma dönemini ayrintili olarak anlattigi kapsamli makaleyi özetlemektedir.
|
|
A review on Foucault and discourse dynamics |
Author : Ece Yolcu |
Abstract | Full Text |
Abstract :Foucaults ideas on power and discourse bring us to a world of a dilemma. Postmodernism and poststructuralism are the approaches stick that to Foucaults ideas however he still has a different way of expressing within his understanding and highlighting of power. His life also includes many clues about his views and choices as well. Even his main thoughts are based on power and discourse, while explaining these he mentions many other concepts/ideas such as knowledge and power relation, power over the body (biopower), madness and desire. Foucault closely associates power with discourse. He sees the soul in a prison and sees the discourse as the monitor of power. He believes power is relative in this context. Everything seems to find its way in discourse and the discourse is the thing that stimulates the subject. Therefore, it is crucial to understand the relations and structures underlying the discourse to be able to reveal power relations. The aim of this study is to evaluate Foucaults power and discourse dynamics within the framework of his own life and works and to analyze the discussions on this subject. The research is a review article in this direction.
|
|
New York Metropolitan Müzesi’nde bulunan 15.yüzyila ait Mushaf-I Serif’in tezyinati |
Author : Pinar Toktas , Burcu Er |
Abstract | Full Text |
Abstract :Geleneksel Türk Sanatlari içerisinde önemli bir yere sahip olan Türk tezhip sanati, Anadolu topraklarina Selçuklular yoluyla gelmis ve Osmanli’da zirve dönemini yasamistir. Selçuklu Dönemi ve Osmanli Dönemine bir alt yapi olusturmus, o döneme has üslup sürekli gelistirilerek devam etmistir. Altin ve dönemlere göre muhtelif renklerin uygulandigi tezhip sanatinin gelisimi; Türk Islam medeniyetinde Mushaf-i Serif’e verilen deger ve saygi neticesinde onu en güzel bezeme istegi dogrultusunda ilerleme göstermistir. Mushaf’larin genellikle zahriye sayfalari, serlevhalari, sûrebaslari, hatime sayfalari, durak ve gülleri dönemin zevk ve begenisi dogrultusunda en güzel örnekleriyle tezhiplenmistir. Bu dogrultuda olusturulan birçok nadide eser günümüze ulasmistir. Bu arastirma, tarama modelinde bir betimleme çalismasidir. Arastirmada, New York Metropolitan Müzesi 68.179 erisim numarasiyla açik erisimde yer alan 15. Yüzyila ait Mushaf-i Serif’in tezhip özelliklerinin incelenmesi amaçlanmistir. Müzeyyen tezhipli sayfalarin renk, motif ve kompozisyon özellikleri incelenerek açiklanmis, bugünkü durumu belirlenmistir. Incelenen Mushaf’ta uygulanan tezyinat, dönem özellikleri dogrultusunda karsilastirmali olarak degerlendirilmistir. Arastirma sonucunda incelenen Mushaf’in Beylikler Dönemine ait bazi yazma eserlerdeki bezemelerle ve Fatih Dönemi “Baba Nakkas üslubu” olarak bilinen üslupla benzerlikler gösterdigi tespit edilmistir.
|
|
Son dönem Osmanli tezkirecilerinden Çaylak Tevfik ve Siyer-i Nebîsi (inceleme-çeviri yazi) |
Author : Murat Biyikli , Ismail Yildirim |
Abstract | Full Text |
Abstract :Muasir dönem siyer müellifleri arasinda kaleme almis oldugu çalismalar ile öne çikan isimlerden birisi de Çaylak Tevfik’tir (ö. 1893). Elli yaslarinda yazim hayatina atilan ve birçok eser yazan Çaylak Tevfik, sairlerden bahseden Kâfile-i Su‘arâ isimli eseriyle edebiyatta hakli bir ün kazanmistir. Yazdigi bütün eserlerde yalin bir dil kullanan müellif, çalismalariyla kaybolmaya yüz tutmus gelenegi gelecek nesillere aktarmayi amaçlamistir. Bu yüzden olsa gerek Islâm medeniyetinin bânisi Hz. Peygamber’e ve onun hayatina duyarsiz kalmamistir. Hz. Peygamber’in dogumundan vefatina kadarki bütün hayatini ele alan ve “siyer” olarak isimlendirilen alanda yazdigi eserle düsüncesini gerçeklestirmeye çalismistir. Müellifin Levâmi‘ü’n-nûr adiyla kaleme aldigi siyeri, su ana kadar dikkatlerden kaçmis ve tam manasiyla incelenememistir. Muhtasar siyer tarzinda yazilan bu eser, Hz. Peygamber’in gazâ ve seriyyelerini ve asr-i saâdetin önemli isimlerini ele almasiyla öne çikmaktadir. Bu çalismada müellif ve siyerle ilgili genel bilgi verildikten sonra, Levâmi‘ü’n-nûr’un çeviri yazili metni takdim edilecektir.
|
|
Makâlât adli eserinde Sems-i Tebrîzî |
Author : Aydin Eryilmaz |
Abstract | Full Text |
Abstract :Asil ismi Semseddîn Muhammed b. Alî b. Melikdâd Tebrîzî olan Sems-i Tebrîzî, h. 6.-7. yüzyil ariflerinden olup Hallâc-i Mansûr ile beraber dünya ve Islâm tarihinde hayatlari en çok merak edilen esrarengiz ve sirra kadem basan sahsiyetler arasinda gelmektedir. Zira Sems’in hayatina ve ahvaline dair çok az sey bilmekteyiz. Mevlânâ’yi Mevlânâ yapan ve bu vesileyle de kendi nami sani duyulan Sems’in Makâlât adli eseri olmasaydi, belki de onun hayatina ve varligina dair hiçbir bilgiye ulasamayacaktik. Her ne kadar Makâlât adli esere çogu bilgin ve arastirmaci ihtiyatla yaklassa da eserin üslubuna ve olaylara yaklasim tarzina baktigimizda cüzi yerleri hariç, eserin Sems’e ait oldugu açikça anlasilmaktadir. Sems kitap ve benzeri seyler yazmaya karsi çiktigi için Mevlânâ’nin talebeleri ve müritleri, onun sohbet meclislerindeki konusmalarini not aliyordu. Daha sonrasinda bu konusmalari iki ciltlik bir eser seklinde derlemislerdir. Hatta Sems’in kendisi Makâlât eserinde beyan buna deginmektedir. Bu eserde Sems’in hayatina dair az-çok bilgi toplamak mümkün. Biz de Makâlât adli eserde Sems’in kendisine ve ailesine dair rivayetlerini inceleyerek onun; çocuklugu, gençligi ve ruhi degisimi ile ilgili bilgi verip Sems’in genel bir portresini olusturmaya çalisacagiz. Mizahi ve mizaci yönüyle ayri bir karakter olan Sems, her ne kadar Mevlânâ ile karsilasma faslindan sonra taninsa da, Mevlânâ ile karsilastiginda ilmin ve irfanin zirvesinde oldugu bir muhakkaktir. Bulundugu çevrenin yasam felsefesine ve gelenegine uymayan, zahirde uyumsuz ama batinda anlasilmayi bekleyen bir umman misaliydi.
|
|
Plotter sanati ve bu alandaki yeni yaklasimlar |
Author : Fatos Çakicioglu Ilhan |
Abstract | Full Text |
Abstract :Plotterlar günümüzde tekrar popüler hale gelen ancak geçmisi bilgisayar sanatinin baslangicina kadar uzanan bir yazici türüdür. Yaygin olarak kullanmakta oldugumuz lazer yazicilardan farkli olarak görüntüleri kâgit üzerine üst üste birçok nokta çizerek olusturmak yerine, sürekli çizgiler çizerek meydana getirirler. Çizim malzemesi olarak toner degil kalem, firça gibi araçlar kullanirlar. Plotterlar 60 yil kadar önce bilgisayar sanati ile ugrasan ilk sanatçilarin eserlerini dijital ekrandan fiziksel çiktilara aktarmak üzere kullandiklari bir araçtir. Bu yazicilar özellikle algoritmik sanat adi altinda eserlerini üreten Algoristler adli grup tarafindan oldukça kabul görmüs, grup tarafindan dönemin imkân verdigi kosullarda çesitli denemeler yapilmistir. Zaman içerisinde ise baski teknolojisindeki gelismeler sonucunda daha islevsel seçeneklerin olusmasi ile birlikte kullanim alanini kaybetmistir. Ancak son yillarda özellikle birkaç ticari firmanin bu araçlarin bilgisayar destekli yeni türevlerini satisa sunmasi ve bunlarin tasarimcilar için ulasilabilir maliyette ve boyutta olmasi, plotter sanati için yeni bir deneysel zemin hazirlamistir. Bu arastirma tasarimcilara modern plotterlar, plotter sanati ve günümüzdeki plotterlarin kullanim alanlari hakkinda bilgi vermek üzere yapilmistir. Arastirmada nitel arastirma yöntemlerinden doküman analizi kullanilmis, yakin tarihte plotter sanati basligi altinda paylasilan tasarimlar, kullanilan yöntem ve malzeme türüne göre siniflandirilmistir. Bu yazici türleri ile üretilebilecek eserler ve teknigin avantajlari hakkinda ulasilan sonuçlar arastirmanin son bölümünde paylasilmistir
|
|
6360 Sayili yasa öncesi ve sonrasi yerel yönetimlerin sundugu çevresel hizmetlerin Aydin iline etkisi |
Author : Aylin Tepecik |
Abstract | Full Text |
Abstract :Çevre hizmetlerinin yönetiminde ve yasal düzenlemelerinde son dönemde degisiklikler yapilmaktadir. Çevresel hizmetler yerel yönetimlerin kapsami altina girmektedir. 6 Aralik 2012 yilinda çikarilan 6360 sayili yasa 2014’te yürürlüge girmistir. 14 il büyüksehir belediyesine dönüstürülmüs, büyüksehir sayisi var olanlarla birlikte 30’a yükselmistir. Aydin Belediyesi de 6360 sayili yasa sonrasinda büyüksehir olan belediyelerden birisidir. Bu çalisma, Aydin’da 6360 sayili yasa öncesi ve sonrasi çevresel hizmetlerin sunumunda ikili yapinin olumlu ve olumsuz etkilerinin irdelenmesini amaçlamistir. Çalismada literatür ve arsiv taramasi yapilmistir. Konuya yönelik makale, rapor ve internet kaynaklari incelenmistir. Arsiv taramalarinda veri madenciligi ile daha derinlemesine gidis verileri toplanarak yasa öncesi ve sonrasindaki kurumsal isleyis degerlendirilmistir.
Büyüksehir kanununun getirdigi degisiklikler; 6360 sayili yasa öncesinde çevresel hizmetler köyler, il özel idareleri, mahalli idare birlikleri ve belde belediyeleri tarafindan yönetilmekteyken yasa sonrasinda büyüksehir ve ilçe belediyeleri tarafindan yürütülmeye baslamistir. Büyüksehir ve ilçe belediyelerinin hizmet alani genislemis, çevresel hizmet yükü artmistir. Kirsal alanlara hizmet erisimi zorlasmistir. Son yillarda kirsal alanlardaki yasam kosullarini iyilestirme yönünde Aydin Büyüksehir Belediyesi ‘Kirsal Kalkinma Projeleri’ yürütmektedir.
Çevresel hizmetlerin sunumunda yönetsel yapidaki kurum ve kuruluslar büyüksehir belediyesi ya da ilçe belediyesi yetki alaninda toplanmistir. Belediyelerin ve büyüksehir belediyelerinin hizmet sunumunda kirsal alanlara özgü hizmet birimleri çesitlendirilmeli ve KÖYDES gibi projeler yayginlastirmalidir. |
|