Etnik Kimlik Yaklasimlari ve Siddet: Insaci yaklasim üzerinden Ruanda ve Burundi Vakalarinin Tarihsel Bir Karsilastirmasi | Author : Cihan Ay, Süleyman Ekici | Abstract | Full Text | Abstract :Bu çalismanin amaci; primordiyal, araçsalci ve insaci etnik kimlik yaklasimlarinin etnik kimliklerin dogasi, tanimi, islevi ve
kimlik-siddet iliskisi hakkindaki temel iddialarini Ruanda ve Burundi vakalari üzerinden elestirel bir sekilde incelemektedir.
Ruanda ve Burundi, etnik kimlikler ve bu kimliklerin demografik dagilimi, dil, din, kültürel yapi ve tarihsel deneyimler
açisindan benzer özellikler tasimalarina ragmen farkli tarihlerde etnik kimlikler ile iliskilendirilen siddet vakalarina
bakildiginda Ruanda’da Burundi ile karsilastirildiginda daha yogun bir çatisma yasandigi gözlemlenmektedir. Ayrica
Ruanda’da bu siddet vakalarina siradan insanlarin daha yogun bir katilim gösterdigi görülmektedir. Çalisma, Ruanda’daki
bu farkliligi tarihsel süreç içerisinde etnik kimliklerin insa edilme biçimleri ve devletin merkezilesme ve otoriterlesme
yönünde yasadigi dönüsüm ile açiklamaktadir. Sömürge öncesi, sömürge dönemi ve sömürge sonrasi seklinde üçlü bir
tarihsel dönemsellestirmeye gidildiginde her üç dönemde de Ruanda’da Burundi’ye kiyasla daha kati, ayrimci ve dislayici
bir etnik kimlik insasinin oldugu, bu insa sürecinin siyasi yapinin merkezilesmesinden daha çok etkilendigi ve sonuçta siddet
vakalarinin daha yogun bir sekilde gelistigi gözlemlenmektedir. Iki ülkenin sömürge öncesi ve sömürge döneminde etnik
gruplar arasindaki iliskilerin ve siyasi yapilari arasindaki farkliliklarin sömürge sonrasi dönemdeki siddet vakalarinin
yogunlugunda önemli etkisi olmustur. Genel olarak bakildiginda yapilacak karsilastirmada insaci yaklasimin kimliklerin
tarihsel olarak nasil insa edildikleri ve kitleler tarafindan nasil aktif bir sekilde benimsendikleri yönündeki argümanlari bize
siddet vakalarini daha iyi analiz edebilme imkâni tanimaktadir.
|
| STRATEGIC DIMENSIONS OF THE SUDANESE-TURKISH RELATIONS AND THEIR IMPACT ON TURKISH- AFRICAN RELATIONS | Author : Tirab Abbkar Tirab | Abstract | Full Text | Abstract :Recently, academic studies dealing with regional relations and bilateral relations between countries have become
increasingly important in the academic world. Because these studies are expected to provide simpler and more
understandable findings on a specific subject rather than giving a macro perspective. In addition, since such academic
studies research on a country basis, it is of great importance for other countries to determine a strategy for the country
that is the subject of the research. In addition, it has gained indispensable importance in international politics in recent
years and provides the method of comparison, which is one of the development strategies. For these reasons, it is possible
to see that thought centers and research institutes have evolved in this direction. Such studies have gained more
importance especially for African countries that have not been researched deeply and without prejudice. Based on this
idea, current article aims to discuss the importance of bilateral relations between the Republic of Sudan and the Republic
of Turkey and the positive effects of the relations on Turkey-Africa. Sudan is an influential country in the African
continent, and Turkey, on the other hand, has been following a policy of opening to the African continent, since it has a
common history with many African societies. In this regard, the relations between the two countries tend to welcome
the cooperation opportunities in all fields in line with the policy of mutual benefit for all African countries. In addition,
the article focuses on the necessity of stable bilateral relations between the two countries and the opportunities that may
arise as a result |
| THE POST-FOCAC’S DYNAMICS OF THE CHINA-AFRICA RELATIONSHIP: AN ASSESSMENT | Author : Faroukou Mintoiba | Abstract | Full Text | Abstract :Due to its status as an emerging power in the international arena, China’s activities and its adverse effects on the
developing world have been for long so controversial. Its recent engagement in Africa has made authors depict its
relationship with the continent in a variety of representations, from colonialism to a mutually beneficial partnership.
While the traditional debate of China’s presence in Africa views it through the confrontation of three different theories,
the Panda-hugger and the Dragon-slayer’s perspective according to which China represents an opportunity or a threat
for Africa presents interesting and relevant arguments in favour of the two extremes. In fact, contemporary Sino-African
cooperation is built by combining pragmatic economic and political means in the pursuit of China’s objective of
contributing to the establishment of a peaceful world order which aims at promoting economic growth and stability.
|
| ETIYOPYA’NIN KIMLIK POLITIKALARININ TARIHSEL DÖNÜSÜMÜ VE TIGRAY KRIZINE GIDEN SÜREÇ | Author : Begüm Gün, Necdet Burak Özyurt | Abstract | Full Text | Abstract :zaman zaman kimliksel krizler yasamakta, ülke içindeki etnik ayrismalar ülkeleri iç savasa kadar sürükleyebilmektedir.
Etiyopya da homojen bir devlet olmamakla beraber uzun yillar bu etnik gruplari bir arada tutarak ekseriyetle baris içinde
yasamayi basarmis; kitanin tarihi en eskiye dayanan ülkesi olarak hem bölgesinde hem de kitada güçlü bir aktör olarak
varligini sürdürmektedir. Ancak ülkenin sürekli degisen yapisi ve iktidara göre sekillenen kimlik politikalari ülkeyi zaman
zaman iç karisikliga sürüklemistir. Derg rejiminin “Önce Etiyopya” sloganiyla ulus devlet insa etme politikasi, Derg rejimini
sovanist olarak gören Etiyopya Halkinin Devrimci Demokratik Cephesi tarafindan etnik federal yapiya dönüstürülmüstür.
EPRDF’nin zaman içinde degisen dost-düsman algisi neticesinde parti etnik federal yapiyi tekrar uluslastirma çabasi gösterse
de, Addis Ababa’nin genisletilmesi için çikarilan bir kamulastirma kanunu neticesinde Oromolarin protestolari ile
karsilasmistir. Iktidar degisikligine neden olan bu protestolar ilk kez bir Oromo’nun basbakanlik koltuguna oturmasi ile
sonuçlanmis, ancak bu degisiklik sonucunda uzun zamandir yönetimde söz sahibi olan Tigraylarin yönetimden
uzaklastirilarak saf disi birakilmasi ülkeyi iç karisikligi sürüklemistir. Bugün “Tigray Krizi” olarak adlandirilan sorunu ortaya
çikaran unsurlardan birini kimlik teskil etmektedir. Bu çalisma, Etiyopya’nin kimlik politikalarini realist ve sosyal insaci
teoriler üzerinden ele alarak ülkenin kimlik politikalarindaki degisimin Tigray krizine nasil yol açtigini anlamlandirmaya
çalismaktir. |
| GÜNEY AFRIKA’NIN ZULU HALKI | Author : Hatice Zehra Büyüktavsan | Abstract | Full Text | Abstract :Afrika geçmisten günümüze kadar kendilerine özgü geleneklere, dinî inançlara, degerlere, dillere ve birbirinden farkli
yasam tarzlarina sahip birçok kabileye ev sahipligi yapmistir. Günümüzde yogun olarak Güney Afrika’nin KwaZuluNatal bölgesinde yasayan ve hâlâ geleneklerine bagli bir yasam tarzi süren Zulu yerlilerinin olusturdugu etnik grup da
bu kabilelerden birisidir. Bu çalismada basta Zulu kabilesinin tarihine, en önemli krallari Shaka Zulu dönemine ve bugün
bile konusulan basarili Zulu Savaslari’na isik tutulmaya çalisilmistir. Akabinde Zulu toplumunun kendine özgü dili, dini
inanislari, aile yapisi, mimarisi, kiyafetleri, ekonomisi, yiyecekleri, müzikleri, danslari, törenleri ve mitolojik özellikleri
incelenmistir. Sonrasinda Zulu kabilesinin toplum yapisi, adalet sistemi, yönetim yapisi, askeri sistemi ve tibbi tedavi
süreci genel hatlariyla ele alinmistir. Afrika’da kendi gelistirdikleri yöntem ve gelenekleri ile özgün bir hayat süren Zulu
yerlileri, Afrika kitasinin özünün bir yansimasidir. Sömürgelestirilmis tüm Afrika toplumlarinda oldugu gibi Zulu
halkinin da yasam biçimleri ve gelenekleri sömürgeciler tarafindan silinmeye çalisilmistir. Ancak Zulular, tüm bu
olumsuzluklara ragmen kölelik düzenine ve kimliksizlestirilmeye karsi bütün gücüyle mücadele ederek varligini
sürdürmeye çalisan Afrika’nin güçlü bir toplulugu olmayi basarmistir. Bu basarida büyük payi olan Zulularin güçlü
imparatoru Shaka Zulu unutulmamalidir. Bu mücadelenin en önemli sembolü olan Shaka Zulu, ölümünden sonra bile
halkini bir arada tutmaya yetecek kadar güçlü bir topluluk yapisi birakmis ve halkinin öz benliginin korunmasina büyük
fayda saglamistir. Bu varsayimlardan yola çikarak makalede, Zulu halki genel hatlariyla betimleyici ve açiklayici bir
yöntemle analiz edilmistir. |
| "INTERSECTIONALITY" AS A LENS THROUGH HOW WE PERCEIVE "WOMEN OF COLOR" | Author : Tugçe Özsoy | Abstract | Full Text | Abstract :Üçüncü dünya ülkesi kadinlari, is imkâni bulabilmek, daha iyi saglik kosullarina, egitim olanaklarina sahip olabilmek için
Afrika’dan birinci dünya ülkelerine göç etmek zorunda kaldilar. Fakat gittikleri ülkelerde irkçi, ayrimci, sinifsal sorunlarla
karsilastilar. Batili/ birinci dünya ülkeleri kadinlarinin feminizm açisindan ilgilendikleri sorunsallari, kendi hayatlarindaki
sorunsallarla karsilastirdiktan sonra, Batili Feminist bakis açisini yetersiz bulan kadinlar birlikte direnise geçtiler. Siyahi
kadinlarin endiseleri, sorunlari, deneyimlerine empati gösterebilen, Asya, Güney Amerika gibi dünyanin farkli
yerleskelerinden gelen kadinlarla Afrika kökenli/siyahi kadinlar arasinda bir dayanisma olustu. Tüm dünya çapinda kiz
kardeslik çagrisi ile birlik, beraberlik, farkindalik, dayanismayi hedefleyen bu hareket “Renk Kadinlari” hareketi olarak
adlandirilmaktadir.
Sinirlarda olan, ötekilestirilen Renk Kadinlari’nin sorunlarina Kimberlè Crenshaw’in “kesisimsellik” teorisiyle bakmak, bize
küresellesen bir dünyada daha genis bir öngörü saglar. Kadinlara uygulanan siddet açisindan cinsiyet kavraminin temel bir
neden olarak merkeze alan ancak irk, milliyet, etnik kimlik, din, sosyal yerleske, yöre, cografi yerleske, yeterlilik, yetersizlik,
engelli olma durumu gibi birbiri içine kenetlenen sosyal yönlerini önemsemeyen, küçük gören bakis açisini elestiren
Kimberlè Crenshaw’in “kesisimsellik” kavrami bu çalismanin temel hususudur.
Kenara itilip, önemsiz duruma getirilmis kadinlarin maruz kaldigi kosullara Crenshaw’in ataerkilligi kesisen, itaat idaresi
altinda olma özelligi olarak kabul etmesine bagli olarak, “Renk Kadinlari” hareketine göre ataerkillik, ulus, etnik kimlik,
sinif, din, cinsiyet esitsizligi, göçmenlik statüsü ve yöre arasinda birbirine baglanmis, kenetlenmis bir bag vardir. Dünya
üzerinde güç sahibi olan insanlar ne zaman dünyayi kendi düsünceleri ile kontrol altina almaya çalissa, edebiyat Renk
Kadinlari’nin savunma kalkani haline gelir. Üçüncü dünya ülkelerindeki akademik çalismalar sayesinde, etnik kimliklerle
ilgili olan konular, sinif, cinsiyet gibi özellikler daha iyi bir sekilde algilanir ve Renk Kadinlari’nin sorunsallari sinirdan
merkeze tasinabilir.
|
| URBAN REGENERATION OF HISTORIC DISTRICT IN METROPOLITAN CONTEXT: CASE OF “OLD BÈ”, A DISTRICT OF GREATER-LOMÉ (TOGO), A SUB-SAHARAN CAPITAL | Author : Dong TCHEDRE, Neslihan SERDAROGLU SAG | Abstract | Full Text | Abstract :Globally in sub-Saharan Africa, and particularly in West Africa, capital cities have old districts or centers dating from the
colonial or post-colonial era. Nevertheless, there is one fact that should not be overlooked. These old districts are now part
of the most important elements of African cultural heritage. Faced with the various challenges generated by the strong
urbanization of the African continent, the regeneration of these old cities has taken a back seat to industrialization projects
and the creation of new cities. Dealing with the issue of urban regeneration of historic districts in Africa is a paradigm shift.
Because in Africa, the essentially physical transformation approach resulting in restructuring, renovation, or urban
rehabilitation is still perceptible. Exploring the urban regeneration approach in an old historic district and the context of a
metropolitan city is the main objective of this article. Abundant literature brings together research aimed at analysing the
problem of old historic districts and exploring various approaches to solutions that exist. This article aims to report on an
experience of researching the digestion of solutions developed throughout this abundant literature and translating it into a
unique territory different from that of the other countries. Thus, after the introduction, the context, and the methodology, it
will first be a matter of taking stock and planning practices of the metropolitan context through the presentation of the GreaterLomé. Secondly, we are zooming in on the old Bè. The history, morphology, population, education, health, and religious
facilities, superstructures, infrastructure elements, and the current situation of the cultural assets to be preserved were
assessed. After the assessment of the assets of the current situation, a SWOT analysis was carried out. Suggestions for
interventions that should be prioritized in the regeneration were elaborated. In conclusion, it is possible to say that this article
will be a small start for successful urban regeneration in the Old Bè.
|
| IRANS RELATIONS WITH AFRICAN COUNTRIES RELIGIOUS CULTURAL AND EDUCATIONAL ACTIVITIES (FROM PAHLAVI TO ISLAMIC REPUBLIC) | Author : Mohammad RIGIDERAKHSHAN | Abstract | Full Text | Abstract :Iran’in Afrika ülkeleri ile iliskileri Ahamenis Imparatorlugu dönemine kadar uzanmaktadir. Tarih boyunca Iran, sinirlarini
genisletmek için Afrika’ya defalarca sefer düzenlemistir. Sasani Imparatorlugu döneminde Roma Imparatorlugu ile karsi
karsiya gelmis ve ticaret yollari üzerinde hâkimiyet kurmak için Afrika’daki su yollari için mücadele etmislerdir. 17. yüzyil
ile birlikte ise Iran’dan Afrika’ya, Afrika’dan ise Iran’a dogru karsilikli göçler baslamistir. Pehlevi döneminde Iran sahinin
kisisel iliskileri Afrika ülkeleri ile Iran arasindaki iliskilerde belirleyici olmustur. Iran Islam Cumhuriyeti kurulduktan sonra
ise devrim ideolojisi ile iliskili olarak Afrika’daki Müslüman ülkeler ile yakin iliskiler kurulmaya baslanmistir. Bu dogrultuda
Afrika ülkelerine yönelik özellikle dinî, kültürel ve egitim faaliyetlerine agirlik verilmistir. Bu çalismada literatür taramasina
basvurularak Pehlevi döneminde ve Iran Islam Cumhuriyeti’nde Afrika ülkeleriyle kurulan iliskiler ele alinmis ve Iran’in
Afrika kitasindaki faaliyetleri aktarilmistir. Iran’in söz konusu faaliyetleri incelendiginde basta Islamiyeti anlatmak olmak
üzere farkli alanlarda egitim programlarinin hazirlandigi saptanmistir. Iran’in kültür, sanat ve dil alanindaki eserleri Afrika
ülkelerinde tanitilmis ve ögrencilerin egitim almak için Iran’a yönelmeleri hususunda faaliyetlerde bulunulmustur. Dinî
egitim konusunda Hristiyan misyonerler ile mücadele alani olusturan Iran, bir yandan da Suudi Arabistan gibi Vehhabîlik
egitimi veren ülkeler ile rekabet halindedir. Iran’in aktif egitim faaliyetleri neticesinde Afrikali çok sayida insan Sii Islam
anlayisini benimsemistir.
|
|
|